Gezi notları

Valencia Gezi Notları – Paella’nın Anavatanına Yolculuk

Siz hala paella yemediniz mi? O halde sizi İspanya deyince akla gelmesi gereken en önemli iki yemekten birisi olan paella’nın doğduğu memlekete götürelim ve Valencia gezi notlarımızı paylaşalım..

Valencia, İspanya’nın doğusunda yer alan bir Akdeniz şehri. Aynı zamanda Valencia özerk bölgesinin başkenti ve en İspanya’nın üçüncü büyük şehridir. Dil bakımından İspanyolca yoğun olarak kullanılsa da halkın yarısı Katalanca’nın bir lehçesi olarak kabul edilen Valencian dilini de bilir.

MÖ 138 yılında Romalılar tarafından kurulmuş olan Valencia’nın anlamı Latince güç, kuvvet anlamına gelmekteymiş. Romalılar’dan sonra pek çok kültüre ev sahipliği yapan Valencia, 714 yılında Arapların hakimiyetine girmiş ve çok uzun süre Müslümanların yaşadığı bir şehir olmuştur.

İlginç bilgi

Türkçe ve İspanyolca alfabedeki sesler bakımından büyük benzerlikler gösterir. Birçok kelimeyi Türkçe gibi okuyabilirsiniz.

Tabiki bazı farklılıklar da var. Mesela “V” harfi İspanyolca’da “B” olarak okunur. Bu nedenle İspanyollar Valencia’yı “Balensia” diye okurlar.

İspanyolca’daki diğer bir kural ise yanyana gelmiş iki “L” harfinin “Y” olarak okunması. Mesela “Paella”, “Paeya” olarak okunur.  Üstteki iki kuralı bir arada görelim: Villa kelimesi “Biya” olarak okunur.

Valencia’ya ulaşım

Barcelona’dan;

İspanya’da otobüs ve tren fiyat tarifeleri uçaklardaki gibi sürekli değişiyor ve eğer erken almazsanız pahalıya geliyor.

Araç kiralama ise İspanya’da çok uygun fiyatlara bulabilseniz de otobanlar ve otopark ücretleri canınızı yakabilir. Ücretleri tam hatırlamasak da Barcelona Valencia arası otoban ücreti nereden baksanız 30 euro tutar.

2023 Güncellemesi

Artık Barcelona-Valencia arasındaki otoban ücretsiz!

İspanya’da neresi olursa olsun otopark, otoban ücretini araştırmadan araç kiralamayın!

Biz Valencia’ya Barcelona’dan gittik ve yukarıdaki nedenlerden dolayı BlablaCar’ı kullandık. İki kişi gidiş için 42 Euro, dönüş için 49 Euro ödedik. Yolculuğumuz 3.5-4 saat civarı sürdü.

Barcelona’dan otobüs ve tren seferleri için; rome2rio ya da omio‘ya göz atabilirsiniz.

Türkiye’den;

Türkiye’den Valencia’ya THY’nin direkt uçuşları bulunmakta. Yolculuk yaklaşık 4 saat sürmekte. Havaalanı şehir merkezine 8 km uzaklıkta bulunuyor. Şehir merkezine ulaşım için 3 nolu hattı(yani kırmızı hat) veya 5 nolu hattı(yani mavi hattı) kullanabilirsiniz. Biletler 4.90 euro. İkinci seçenek 150 nolu otobüs veya Aerobus. Aerobus her yirmi dakikada bir kalkıyor. Ücreti 2.50 Euro. 150 nolu hat için ücret 1.05 Euro. Son seçenek ise taksi.

Havalimanından şehre ulaşım için bu ve benzeri bilgileri burada bulabilirsiniz.

El Palmar’a Ulaşım

El Palmar köyüne şehir merkezindeki Porte de la Mar durağından 25 nolu otobüs kalkıyor. Yolculuk yaklaşık 45 dakika sürüyor ve kişi başı 1.5 euro ödüyorsunuz.

Sefer saatlerini ve duraklarını Moovit uygulamasında görebilirsiniz.

Valencia’da Ulaşım

Valencia’da ulaşım gelişmiş. İstediğiniz yere kolayca otobüs, metro, bisiklet ile ulaşabilirsiniz.  Ayrıca Valencia’da görülmesi gereken yerler birbirine yakın olduğundan her yere yürüyerek gidebilirsiniz. Biz bir tek El palmar köyüne gitmek için otobüs kullandık onun dışında her yere yürüyerek gittik. Bu yüzden de herhangi bir turist kart ya da ulaşım kartı almadık. Ama almak isteyenler ya da merak edenler için söylüyorum VLC diye bir turist kart var. Ve 24, 48, 72 saat geçerlilik süreleri var. Otobüs, metro ve tramvaya bu süreler içinde ücretsiz binebiliyorsunuz. Bunun yanı sıra VLC kart bazı müzelere ücretsiz veya indirimli giriş, şehir içi turlarda ve rehberli turlarda indirim sağlıyor. Bu kartı havalimanından temin ediyorsunuz. Fiyatları güncel olarak şu şekilde : 24 saatlik için 13.50 Euro, 48 saatlik için 18 Euro ve 72 saatlik için 22.50 Euro.

Valencia’da Konaklama

Valencia’da konaklamak için çoğu zaman olduğu gibi Airbnb kullandık. İki kişi iki gece için 55 euro ödedik. Ev “Camí Fondo” bölgesindeydi. Eski şehre yürüme 20-30 dk civarı sürüyordu.

Gezi Programımız

Valencia’da 2.5 gün kaldık.

Takvimler Kasım ayını göstermeye başladığı için denize girme planımız yoktu. Yine de sahil, plaj nasılmış görmek için ilk gün Platja del Cabanyal (Cabanyal plajı) tarafını gezdik. Böylece oraya gidene kadar Valencia’nın turistik olmayan yerlerini de görmüş olduk. Zaman zaman acaba Türkiye’de miyiz acaba diye düşünmedik değil 🙂 Plajdan sonra buranın en ünlü yapısı olan Bilim ve Sanat müzesine kadar yürüyerek geldik. Burada gün batımı harikaydı!

2.gün Turia’dan başlayıp eski şehre doğru yol alıp tarihi yerleri gezdik. Akşamında paellanın anavatanı El Palmar’a paella yemeye gittik.

3. gün ise Russafa ve eski şehirde önceki gün göremediğimiz yerleri görmeye gittik.

Valencia Gezilecek Yerler

Valencia birçok Avrupa şehri gibi yürünerek, zaman zaman eski dar sokaklarda kaybolarak gezilmesi gereken bir şehir. Muhteşem bir bahçe, uçsuz bucaksız kumsal, leziz paella, havalı binalar ve sokaklarıyla Valencia..

Santa Maria del Mar Kilisesi

Sahile inene kadar bir sürü ara sokaktan dolaşıp en son Avinguda del Port’a (Liman caddesi) çıktık. Bu kilise de işte bu cadde üzerinde. Kıyıya yakın bir bölgede yer alan bu kilise, 17. yüzyılda yapılmış. Biz gittiğimizde kapalı idi o yüzden içeri giremedik. Yine de dışarıdan güzel bir görüntüsü var.

Limandaki Saat Kulesi (Edificio del reloj del Puerto de Valencia)

Gittiğimiz vakit restorasyonda olsa da hem bina hem de saat kulesi çok şık duruyor. 1916 yılında yapılmış ve şehrin kültür mirasları arasında gösteriliyor.

Cabanyal Plajı

Valencia’da çantaları bıraktıktan sonra ilk yaptığımız şey sahile gitmek oldu. Haritadan bakınca bu sahilde birçok farklı isimde plaj olduğunu gördük. Cabanyal, Malva-rossa, Alboraia, Patacona.. Aslında hepsi birbirinin devamı..

Burası bizim bu zamana kadar gördüğümüz plajlar arasında en büyüğü olabilir. Hem boylamasına hem enlemesine kocaman bir plaj. Biz kasım ayında gittiğimizden denize giremedik, su gerçekten soğuktu. Tek tük denize giren insanlar vardı ama çoğunluk ya güneşleniyor ya da bizim yaptığımız gibi ayakkabılarını ellerine alıp kumda yürüyorlardı. Plajın kumu gerçekten çok çok ince, ayağınızın altından bir şeyler eriyip gidiyor gibi hissediyorsunuz. Deniz soğuk olsa da dalgasız ve temizdi. Eğer yazın geliyorsanız kesinlikle gelin buraya.

Sahile inene kadar “bu memlekette insan mı yok ya?” sorusunun cevabını da varınca almış olduk. Plajın yanında palmiyeler altında güzel bir kordon ve bir sürü kafe, restoran mevcut. Meğerse millet buraya hücum etmiş 🙂

Turia Bahçesi

Valencia ilginçtir bir Akdeniz şehri olmasına rağmen şehir merkezi deniz kıyısında yer almıyor. Denizden birazcık içeriye Turia nehrinin kıyısına kurulmuş. Bu bahçenin ise şöyle bir hikayesi var;

Turia nehri yarattığı sellerle meşhurmuş. Valencia’da oldukça düz bir memleket olduğu için defalarca sel felaketi ile yüzleşmiş. 1957 yılında ise en büyüğü gelmiş ve Valencia’ya ciddi oranda zarar vermiş. Yetkililer de bir daha böyle bir durumun yaşanmaması için nehrin güzergahını değiştirmişler.

Önceden nehrin aktığı bu yer günümüzde insanların hoş vakit geçirebileceği, bisiklete binip yürüyüş yapabileceği, banklarda ve çimlerde oturabileceği kocaman ve çok hoş  park olmuş. Burası Valencia’nın tam göbeğinde ve yemyeşil bir alan. Özellikle bitki örtüsü bana çok sık ve coşkulu geldi.

Şehri selden kurtarmak bir yana, böylesine sosyal, kültürel, bilimsel, spor aktiviteleriyle dolu dolu bir parkı şehre hediye ettikleri için yetkilileri tebrik etmek gerekiyor. İstatistikler de bizi yanıltmıyor; Turia bahçesi İspanya’nın en çok ziyaret edilen parkıymış.

Bilim ve Sanat Kompleksi (Ciudad de las Artes y las Ciencias)

Bilim ve sanat şehri olarak yapılan bu kompleks ünlü mimar Santiago Calatrava tarafından tasarlanmış ve 350.000 metrekare alana sahip. Burası bizce Valencia için bir nimet. Gayet başarılı ve görkemli. Kompleks, 5 binadan oluşuyor. Bunlar ;

  • Palau de las Arts Reina Sofia: Opera ve konser salonlarının olduğu bina.
  • L’Oceanografic: Burası binlerce canlıyı barındıran kocaman bir akvaryum.
  • L’Hemisferic: Göz biçiminde tasarlanmış bir yapı ve içinde IMAX sinema bulunuyor.
  • Museo de Ciencias de Principe Felipe (Bilim Müzesi): Çok farklı konularda örneğin uzay bilimi, botanik gibi konularda eğitici öğretici öğelerin bulunduğu bir müze.
  • L’Umbracle: Uzun bir iskelet şeklinde tasarlanmış bir yapı ve içerisinde dünyanın her yerinden gelmiş bitkileri bulunduruyor.

Bu binaları gezebileceğiniz gibi dışarıyı da gezebilirsiniz. Binaların önünde yer alan çok büyük bir havuz var. Ayrıca bu havuzlardan birinde çocuklar için bir etkinlik alanı da vardı. Çocuklar kocaman balonların içine girip görevli tarafından suya ittiriliveriyor. Ücreti yanlış hatırlamıyorsam 10 dakikası 3 Euro idi.

Ayrıca bu binalara  girmek istiyorsanız belli bir ücreti de gözden çıkarmalısınız.

Colon Pazarı (Mercado de Colon)

Şehrin bilindik ve modernist yapılarından birisi burası. 1914 yılında Francisco Mora tarafından tasarlanmış. Binanın renkli modernist kısımları Parc Güell ve La Sagrada Familia’yı anımsatıyor.

İçerisinde restoranlar, kafeler, şarap evleri var. Biz buraya sabah gittik ve o saatte bazı insanlar kahvaltı yapıyorlardı (kahvaltı dediysem de bunların kahvaltı anlayışları kahve ve kruvasan oluyor.) Bazıları ise o saatte şarap içmeye başlamıştı.

Don Juan De Austria Caddesi

Burası Valencia’nın en hareketli ve sağlı sollu mağazaların, kafelerin, barların olduğu bir cadde. Yolunuzu buraya düşürüp bu kısa ama şık caddeyi gezin mutlaka. Kahvaltı niyetine yediğimiz bocadilloyu(İspanyol sandvici) da burada yemiştik.

Plaza de Toros

Burası bir boğa arenası ve kapasitesi 12 bin kişi. 1850-1859 yılları arasında inşa edilmiş. Ayrıca burada matadorların kıyafetlerinin sergilendiği bir müze(Museo Taurino) de bulunmakta.

Arenayla ilgili güncel giriş ücretlerine ve her türlü bilgiye sahip olmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Bu arenanın tam yan tarafında ise görüntüsüyle bizi mest eden València Nord tren istasyonu var.

Ajuntament de València (Valencia Belediye Binası)

Şimdi belediye binası deyince kulağa çok ezik geliyor ama çook klas bir bina. Gittiğimiz vakit güneş de beyaz binanın üzerine vuruyordu, harika bir görüntüsü vardı.

Burası Plaza de Ayuntamiento yani Belediye Meydanı üzerinde bulunuyor. Belediye binası 1704 yılında inşa edilmiş. İçerisinde şehir müzesini barındırıyor. Şehir müzesine giriş ücretsiz. Ziyaret günleri ve saatleri; Pazartesiden cumaya saat sabah 9’dan öğleden sonra 3’e kadar.

Meydanın diğer tarafında ise tüm ihtişamı ile Correus(postane binası) karşınıza çıkıyor. Biz bu iki yapıyı da çok beğendik.

Museo Valenciano de la Ilustración y la Modernidad (İllüstrasyon Müzesi)

Programımızda olmasına rağmen giremedik çünkü restorasyon çalışması vardı. Çok bilgi veremiyoruz. Bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.

Mercat Central (Merkez Pazar)

Burası Valencia’nın merkez pazarı. Modern tarzda yapılmış, çok güzel ve görkemli bir yapı. Gittiğimizde çok çok kalabalıktı; iğne atsan yere düşmüyor dedikleri bu olsa gerek. Bu pazarda sebze, meyve, et, balık, kuruyemiş ve kadınların yapmış olduğu ev yemekleri satılıyor. Pazarın websitesinde istediğiniz şeyi seçerseniz size kimler, nerede satıyor gösteriyor.

Uygun fiyatlara atıştırmalıklar, karışık meyve bardakları bulabilirsiniz.

La Lonja De Seda (Tarihi İpek Loncası)

Burası tarihi ipek borsası binası ve üç bölümden oluşuyor. Ana salon, ticaret mahkemesi ve kule. Ana salon denilen bölüm kocaman sarmal sütunları ile ünlü. Ticaret mahkemesi, kurallara uymayan tüccarların yargılandığı bölüm. Kule denilen bölüm ise suçlu tüccarların hapse atıldığı yer. Ortada ise ufak, sevimli bir avlusu var.

İçeride öyle aman aman bir şey yok ancak giriş ücretinin makul olduğunu düşünürsek girilebilir. Özellikle uzun bir yürüyüşten sonra serin serin oturmak için ideal 🙂 Merdivenle çıkılan kısımdaki tavan işlemeleri de dikkat çekici.

Giriş, pazar ve tatillerde ücretsiz. Diğer günler 2 Euro. Net hatırlamasak da öğrenci 1 Euro olabilir.

Burası UNESCO tarafından da dünya mirası ilan edilmiş.

San Nicolas Kilisesi

Bu kilise şehrin en eski kiliselerinden birisi. Giriş 7 euro. VLC kart var ise 6 euro. Biz girmedik.

Giriş saatleri ve günleri mevsime göre değişiyor. Gitmeden önce kontrol etmekte fayda var.

Valldigna Kapısı (Portal De La Valldigna)

Burası El Carmen’in girişinde bulunuyor. 1400 yılında açılan çok eski ve tarihi bir kapıdır kendisi. Kapının üst kısmını yarım daire şeklinde bir kemer oluşturuyor. Arap kapısı olarak da biliniyor. Burası özellikle gideceğiniz bir yer değil ancak eski şehrin merkezinden Arap bölgesi olarak bilinen Carmen bölgesine geçerken tercih edebilirsiniz.

Carmen Meydanı (Placa Del Carme)

Burası El Carmen olarak da bilinen tarihi, eski şehir. Valencia’da görmeniz gereken tarihi yerler, müzeler bu noktada bulunuyor. Ayrıca bu bölgede restoranlar, kafeler, barlar çokça bulunuyor. El Carmen bölgesinde her şey birbirine çok yakın olduğu için yürüyerek rahatça her yere ulaşabilir, sokaklarda kaybolabilirsiniz. Açıkçası beklediğimizden daha sıradan geldi bu bölge. Bu meydan ile kilise arasında kalan Museu caddesini takip ederseniz şirin kedi evini görebilirsiniz. (Haritada işaretli)

Tarih ve Kültür Müzesi (Museu de la Prehistòria i de les Cultures de València)

Müzede tarih öncesi dönemlerden beri Valencia ve çevresinde bulunan eserleri görebilirsiniz. Ayrıca geçici sergiler de olabiliyor.

Bina eski botanik evinin yanında bulunuyor. Hoş bir avlusu var. Müzenin bazı bölümleri açık değildi. Girilebilen bölümlerine girdik ama pek sevdiğimizi söyleyemeyeceğim çünkü tarihi eserlerin üzerindeki yazılar İspanyolca idi İngilizcesi yoktu(İspanya klasiği). Neyin ne olduğunu anlayamadığımız için fazla zaman kaybetmedik.

Bu müzeye cumartesi günü gittik ve o gün ücretsizdi. Müze normalde pazartesileri kapalı. Salı’dan Cumartesi’ye saat 10.00 ile 19.00 arası, Pazar günleri ise 10.00-14.00 arası ziyarete açık.

Torres De Serranos (Kapı kuleler)

14. yüzyılda (1392-1398 yılları arasında) Pere Balaguer tarafından inşa edilmiştir. Şehri korumak amaçlı yapılan duvarların kapısı aslında. Burası aynı zamanda 1586 yılından 1886 yılına kadar hapishane olarak da kullanılmış. Günümüzde ise turistlerin uğrak yerlerinden birisi haline gelmiş.

Kulelere giriş ücreti 2 euro, Pazar günleri ise ücretsiz. Pazartesiden cumartesiye saat 10.00 ile 19.00 arası ziyaret edebilirsiniz. Şehri yukarıdan izlemek için ucuz ve güzel bir nokta. Buna benzer Torres de Quart‘da var. Biz yakın ve merkezi olanı tercih ettik.

Bu ve başka tarihi yerler hakkında kısa bilgiler, hangi günlerde ve saatlerde açık olduğunu kontrol etmek için tıklayınız.

Santa Caterina Kilisesi

Şehrin en eski kiliselerinden birisi. Bir de kilise binasından ayrı bir yerde binaların arasında kilisenin parçası olan havalı bir çan kulesi var. Kiliseden çok horchatacıya gelmişken buna da bir uğradık. Kilisenin hemen karşısındaki dar aradan girerek Plaça Redona pazarına ulaşabilirsiniz. Burası daire biçimden binaların arasında kalan küçük bir pazar. Çeşit çeşit dükkanlar vardı.

Valencia Katedrali

Placa de Reina’nın hemen bitişiğindeki Placa de la Virgin meydanında bulunan bu katedral Valencia’nın simgelerinden biri. İlk olarak Roma tapınağı olarak inşa edilmiş. 13.yüzyılda Araplar tarafından üzerine cami yapılmış. Hristiyanlar şehri ele geçirdikten sonra ise kiliseye çevrilmiş. Burayı ilginç yapan şeylerden birisi de Hz.İsa’nın son yemekte kullandığı kutsal kasenin burada bulunduğu iddia ediliyor. İddiadan öte kaseyi de görebilirsiniz 🙂

İçeriye giriş ücreti 7 euro. Bu ücretin içine sesli tur ücreti de dahil. Eğer sadece katedrali ücretsiz görmek isterseniz akşam 5.30’dan sonra gidebilirsiniz. O saatte müze kapatılmış oluyor. Yani aslında ücreti müze için alıyorlar.

Katedralin çevresi de keyifli. Önemli binalar ve meydanlar var. Arka meydanda(Placa de la Verge) bir süs havuzu bulunuyor. Havuz, heykeltıraş Manuel Silvestre Montesinos’un eseri ve 1976’da açılmış. Belki de çeşme demek daha doğru olacak çünkü adı Neptün çeşmesi olarak geçiyor. Hemen çeşmenin arkasında ve katedralin hemen yanında bazilika var. İçerisi gerçekten çok ihtişamlı.

Havuzu geçtikten sonra ara sokaklara girip oraları keşfe çıktık. Bir şehrin sokaklarına girip kaybolmak, farklı şeyler görmek paha biçilemez bir his.

Russafa Bölgesi

Russafa’yı gezimizin son günü sabah gezdik. Bu bölge tren istasyonu ve arenaya çok yakın. Böyle bir Karaköy havası falan bulabiliriz diye sokaklarda dolandık. Rastgele girdiğimiz lokal bir kafede empanada yedik ve gayet başarılı idi. Sokaklarda gezerken merkezde olan marketten burada da olduğunu gördük. Adı Mercat de Russafa.

Bu bölge sabah olmasından mı kaynaklı bilemiyorum ama sakin, kendi halinde bir yer.  Sağlı sollu minik dükkanlar, renkli evler var. Siz de burayı alternatif bir yer olarak değerlendirebilirsiniz.

Albufera Doğa Milli Parkı ve El Palmar Köyü

Albufera doğa milli parkı koskoca bir lagunu da kapsayan büyük bir alan. İsmi Arapça “küçük deniz”den gelmekteymiş.

Şehir merkezinden sadece 10 km uzaklıkta doğayla başbaşa kalabilirsiniz. Yürüyüş, balıkçılık ve tekne turları en bilindik aktiviteler. Paella yemeye El Palmar’a gidecekseniz biraz erken gelip kişi başı ortalama 4-5 euro’ya tekne turu yapabilirsiniz.

Valencia’da Ne Yenir?

Paella

Yazının başında demiştik ki İspanya deyince akla gelmesi gereken 2 yemekten birisi Paella olmalı diye.

Peki nedir bu paella?

Çok kısaca söylemek gerekirse bir çeşit pilav. Adını piştiği geniş ve sığ tavadan alan paella, iri taneli özel bir pirinçle(bomba pirinci) yapılıyor. Pilav geniş tavalarda tercihe göre sebzeli, etli, deniz ürünlü veya karışık yapıyorlar. Sarı renk için safran veya çoğu zaman gıda boyası kullanılıyor.

Örneğin Valencia’da, başlıca taze fasulye ve adını bilmediğim çok iri taneli kuru fasulye, tavşan ve tavuk eti vardı. Eğer Barcelona’da yerseniz genelde deniz ürünleri ile sunulur. Istakoz, karides ve midye ağırlıklı oluyor. Geri kalan her şey yapan yerin tarzına kalmış. Hatta bazen salyangoz da konulabilir 🙂

Pişme süresi uzun oluyor. Genelde en az 20-30 dk beklersiniz. O nedenle bazen önden sipariş verilir.

Eğer Valencia’ya kadar gelmişseniz, paella yemek için El Palmar köyüne gitmelisiniz. Çünkü burası paellanın doğduğu yer!

(El Palmar’daki paella tecrübemizi El Palmar: Planlar ve Gerçekler kısmında yazdık)

Horchata ve Faton

Önce horchata nedir neyden yapılıyor ona bakalım. Görüntüsünden içinde süt varmış gibi bir izlenim yaratıyor ancak aslında yer bademi, su ve bol bol şekerden oluşuyor. Soğuk olarak tüketiliyor.

Kökeninin Afrika olduğu ve Emevilerle buraya geldiği söyleniyor. 13.yy’dan beri de burada yapılmaktaymış.

Horchata’yı 2 yerde denedik ve kesinlikle bizim damak tadımıza uymayan bir tat 🙂 En büyük sebep aşırı şekerli olması. Belki de benzer sebeple, horchata’yı faton denilen hamur işi ile beraber yiyorlar. Faton’un hamuru bizim simitçilerde satılan poğaçalardaki gibi ince ve kat kat, yani çok hafif. Faton’un kendi başına bariz bir tadı olmadığı için horchatadaki baskın şeker tadını üzerine çekiyor, daha yenilebilir bir hale geliyor. Fotoğraftaki gibi bandırıp yeniyor.

Peki horchata ve fatonu nerede yemeli?

Birçok mekan geçiyor internette. Biz önce alelade bir yerde sonra ünlü bir yerde denedik. En meşhur yer Santa Caterina Kilisesi’nin karşısındaki Santa Catelina horchatacısı.

Mekanın içi, tasarımı otantik, çalışanların ilgisi süper. İki horchata, 4 farton için 11 euro ödedik.

Kuskus

Her ne kadar Fas mutfağına ait olsa da Valencia’ya geldiğinizde deneyebileceğiniz bir yemek. En azından biz denedik. Faslıların kullandığı irmik Türkiye’dekinden farklı. Bunlarınki çok daha ince taneli. Benim fikrimi soracak olursanız bizim kuskus daha iyi en azından dişe geliyor 😀 Yanından tavuk eti ve sebzelerle sunulduğu için olaki damak tadınıza uygun bir şey bulamazsanız biraz daha tanıdık bir lezzet diyebiliriz.

Glasol Francia (Ünlü bir yer değil :))

İlk akşam, benim(Ilgım) tatlı krizim tuttuğu için eve ve Turia parkına yakın bir kafeye rastgele girdik. Yaş pasta ve horchata denedik. Yaş pastaları başarılıydı ama horchata bize uygun bir tat olmadığından tabi beğenmedik.

Taberna La Sénia (2023 Güncellemesi)

2023 yılında Valencia’yı tekrar ziyaret ettik bu sefer Taberna La Sénia adlı mekanda yedik. Burası biraz daha farklı lezzetler ve kombinasyonlar denemek isteyenler için iyi bir gastronomik adres. Sadece karın doyurmak için ise biraz pahalı bir yer. 2013 yılından beri Michelin tarafından tavsiye edilen bir mekan olmuş.

Marinated anchovies(portakal suyunda, kuru üzümlü hamsi), cuttlefish noodle(pesto soslu mürekkepbalığı), salted small potatoes(soslu patates haşlama) ve grilled beef(yanında taboulé pilavı olan çam fıstıklı ızgara et) sipariş ettiğimiz tapaslardı. Özellikle hamsi ve mürekkepbalığı geleneksel lezzetlere çağdaş ve orijinal bir dokunuş olmuş. Böylesine orijinal yemeklerin arasında patates ise çok basit kalmıştı. Yine de sosu güzeldi.

İki kişi için içeçekler dahil 54 Euro gibi bir hesap ödedik.

El Palmar: Planlar ve Gerçekler

Valencia’ya gelirken asıl planımız öğleden sonra El Palmar’a geçmekti. Bu köy Albufera Milli Parkı’nın bir köşesinde kalıyor. Milli parkın bir parçası olan gölde sandallarla tur yapıp gün batımını izleriz, iyice acıkınca da paellayı gömeriz diyorduk.

(Not: Sandal turları binemedik ama 30-45 dk civarı sürüp kişi başı 4-5 euro civarıydı.)

Ancak planımız tutmadı. El Palmar’a vardığımızda hava hala aydınlıktı ama açlıktan ölmek üzereydik. İkinci bir sorun aracınız yoksa otobüsün saatlerine uymanız gerekiyor. O nedenle sandal turunu geçip paellacı aramaya çıktık. Burada zaten paellacıdan bol bir şey yok ancak başka bir problem vardı: İspanya’da yemek saatlerini unutmuştuk 🙂

İspanya’da garip bir adet var. Birçok restoran akşam 4-5 civarı dükkanı kapatır ve yine akşam 8-9’da tekrar açarlar. E Türk olarak midemizin zilleri saat 6-7’de çalmaya başlayınca vay halimize. Oraya gittiğimizde saati 5’i geçiyordu. Paellası methedilen 5-6 tane restorana gidip sorduk ama hiçbiri artık sipariş almıyordu. Bazıları bırakın akşam 8’i pazartesi açacaz diyordu!

Ama umuduzu yitirmeyin. Çünkü biz yitirmedik ve o kadar yolu  geldikten sonra paella yemeden dönmemeye kararlıydık. En son Restaurante La Albufera‘yı bulduk.

Ve sonunda Paella gelir..

İki kişilik paella söyledik. Paellanın yapımı zaman alacağından öncesinden tapas olarak patatas bravas(özel soslu patates kızartması) ve bebek kalamar kızartması söyledik. Tapaslarının çok başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim ama kötü de değildi. Paella kocaman bir tavada geldi önümüze. Öncesinde tapas yemiş birileri için bu boyuttaki bir şeyi bitirmemiz elbetteki imkansız gibi bir şeydi. Paellayı beğendik ama bitiremedik tabi. Garson kendisi gelip isterseniz paket yapalım deyince gerçekten mutlu olduk. Başka türlü anlatması zor olabilirdi 🙂 Mekan otantik veya cool değil ama biz genel olarak mutlu ayrıldık.

Kısaca

Valencia gezimiz böyle geçti. İki buçuk dolu dolu gün geçirdik ve çok memnun kaldık. Valencia için 2 gün eh işte, 3 gün ayırmak ise ideal olacaktır.

Ilgım

Share
Published by
Ilgım

Son Yazılar

Eguisheim Gezi Notları

Salut arkadaşlar! Colmar'ı ziyaret edenlerin görmesini tavsiye ettiğimiz 2 köyden bir diğeri olan Eguisheim yazımızla… Read More

2 hafta önce

Turckheim Gezi Notları

Colmar'ı ziyaret edenlerin mutlaka görmesini tavsiye ettiğimiz 2 kasabadan birisi olan Turckheim, Colmar'a 6 km… Read More

2 ay önce

Colmar Gezi Rehberi

Salut arkadaşlar! Bu yazımızda sizlere Aralık 2023 yılı sonunda ziyaret ettiğimiz masal kasaba Colmar'dan bahsedeceğiz.… Read More

2 ay önce

İspanya’da Hayata Başlamak: NIE ve TIE Nedir? Oturum Kartı Randevusu Nasıl Alınır?

Bu yazıda İspanya'da yaşamaya başlayanlar için özellikle ilk başlarda çok kafa karıştırıcı olan NIE, TIE(yabancı… Read More

3 ay önce

Barcelona Restoran Tavsiyeleri

Hep gezmekten tozmaktan bahsediyoruz biraz da yemekten ve Barcelona'da nerede yemeli ondan bahsedelim. Bu yazıda… Read More

3 ay önce

1 Günlük Pamplona Gezi Notları

İspanya'nın dünyaca ünlü boğa koşularının gerçekleştiği şehir olan Pamplona'ya dair gezi notlarımızı paylaşıyoruz bu yazıda.… Read More

4 ay önce