Oryantal Miami ve Beyaz Şehir: Tel Aviv Gezi Notları

Ufukta yine bir Kurban Bayramı vardı. Bu sefer Türkiye’de kalacaktım ve acaba nereye çadır atsam da kafamı dinlesem diye planlar yapıyordum. Taa ki şirket, bayram tatilini birleştirip 10 günlük tatili resmileştirene kadar. Hazırsız yakalanmıştım, halbuki yurtdışına çıkmama konusunda ne kadar da emindim!

Acaba ile başlayan cümlelerim birkaç saat sonra aldığım bilet ile yarım kaldı: İsrail’e gidiyordum! Aç gözlü gezgin merakım kabarmış ve gidiş biletimi Cumartesi 06.45’e, dönüşü ise tatilin bittiği Pazartesi 21.45’e almıştım. Dibine kadar gezecektim. Bileti THY’den 640 TL’ye aldım.

Genelde gitmeden önce iyi bir araştırma yapar öyle giderim. Bu sefer sadece bazı belli başlı gezilesi yerleri araştırmış, olayı akışına bırakmaya karar vermiştim. Couchsurfing yapacaktım. Kudüs’ü, Filistin’i ve Lut Gölü(Ölü Deniz)’nü görmek istiyordum: işte tüm plan buydu.

Emin olduğum tek şey, 10 gün sürecek İsrail gezisindeki ilk durağım Tel Aviv’di.  Bilmediğim şey ise İsraillilerin dini günü şabat… Hani bir yere giderken Cuma akşam veya Cumartesi sabahtan biletimizi alırız ve tatili sonuna kadar değerlendirmek isteriz ya. He, işte onu İsrail için yapmayın.

İsrail’de Şabat (Shabat)

Şabat Yahudiler’in dini günüdür. Müslümanlar için Cuma, Hristiyanlar için Pazar günü neyse o.

Cuma akşam 4-5 gibi başlayan şabat, Cumartesi akşam 7-8’e kadar devam ediyor. Bu sürede otobüs, tren  gibi toplu ulaşım araçları çalışmıyor. Dindar Yahudiler dükkanlarını açmıyor. Büyük şirketler ve resmi kurumlar zaten hafta sonu tatilinde. Sadece kendi işini yapan insanlar dükkanlarını açıyor ve taksiler çalışıyor. Tel Aviv, Kudüs’e göre daha modern, seküler bir şehir olduğu için toplu ulaşımın çalışmaması haricinde şabatın etkisini çok hissetmedim.

İsrail Havaalanında Güvenlik Kontrolleri : Ama durun daha ülkeye giremedim ki!

Keşke ilk problem bu olsaydı.. Blogu inceleyenler İran’a gittiğimi görmüştür. İşin kötüsü pasaport görevlisi kontrol sırasında, teker teker tüm sayfalara bakarken İran damgasını gördü; İsrail’e neden geldin, nerede kalacaksın, Tel Aviv’de nereleri gezeceksinden başlayıp İran’a neden, nerelere, ne zaman gittine varan sorular sordu. Nereden bileydim bunun bir başlangıç olduğunu. Muşmula suratlı, pasaportumu kenara koyup bekleme odasına geçmemi söyledi. Geçtim. Bekledim. Ara ara birileri gelip gidiyordu. Nihayet 45 dakika sonra bir görevli beni çağırıp odasına götürdü. Sıradan küçük bir ofiste karşılıklı oturduk. Su ikram etti ve bazı sorular soracağını, sakin olup cevap vermemi istedi. Genel olarak sakin, kibar birisiydi.

Sorular sorular…

İsrail’e neden geldin ama neden? Neden Mısır’a gitmedin? Ne kadar kalacaksın, nerelere gideceksin, kaç gün kalacaksın, şehirler arası yolculuğu nasıl yapacaksın? İran’a neden gittin? Nerelerde kaldın? Kimlerle görüştün: isimleri, yaşları, meslekleri, telefon numaraları (bu arada telefonumu almıştı ).. İsrail’de kimleri tanıyorum? Couchsurfing yapacağım 2 kişinin adını vermiştim. Telefonu tekrar eline aldı ve İsrail telefon kodunu tuşlayacağını, bahsettiğim 2 kişi dışında birisinin rehberimde çıkıp çıkmayacağını sordu. Duraladım ve aklıma yine Couchsurfing’den mesajlaştığım Muhammed geldi. Onun da ismini söyledim ve dediği gibi telefon kodunu tuşladı. Neyse ki başkası çıkmamıştı. Uzatmayayım, bu sorgu sual 45 dakika sürdü.  Bu bilgileri doğrulaması gerektiğini söyleyip beni bekleme odasına yolladı. Daha ne kadar bekleyeceğimi sorduğumda 5 dakika da olabilir 2 saat de olabilir dedi. Helal olsun yalan söylememiş tam 2 saat daha bekledim! Sonunda başka bir görevli gelip pasaportumu teslim etmişti.

Böyle bir muamelede bulunmaya, telefonumu kurcalamaya hakları var mı, belki. Reddetseydim muhtemelen daha fazla zorluk çıkartıp sonunda da sınır dışı edeceklerdi. Derdim gezmek ve öğrenmekti. İşbirliği yapmayı tercih ettim.

Bunu söylediğim tüm İsrailliler önce şaşırdı. Daha önce İran’a gitmiştim deyince “heee” oldular. Az bile beklemişsin diyenler oldu. Bekletilmek için olası sebepleri İran, Lübnan, Arabistan vb ülkelere gitmek, İsrail’e Türkiye’den veya bir Ortadoğu ülkesinden gitmek, erkek olmak, genç ve yakışıklı olmak(öhöm), yalnız olmak diye çoğaltabiliriz.

Tel Aviv Ben Gurion Havaalanı’ndan Tel Aviv Şehir Merkezine Ulaşım

Efendim şabatta gitmezseniz gayet kolay.

Otobüs (Hattın adı: Nat-bg): Havaalanının hemen çıkışından belediye otobüsü kalkıyor. Binmedim ama normal otobüs tek biniş 5.90 şekel. Bu da aynıdır. Trafiği de düşünürsek yaklaşık 20-30  dk sürer.

Tren: Tren hattının bir durağı havaalanında. Yaklaşık 50-60 dakikaya şehir merkezine varabilirsiniz. Ücret 16 şekel. 10-15 dakika sürüyor.

Taksi: Normal vatandaşlar için yaklaşık 90 şekel. Bana bir taksi 200 ile pazarlığa başladı başımdan def ettim. Turist olarak 100-120 civarına bulabilirseniz gayet makul.  20 dakika falan sürer.

Dolmuş-taksi: Ben Gurion’dan Kudüs’e geçmek isteyenler için hemen havaalanı çıkışından kalkıyor. Tel Aviv’e var mı emin olamadım.

Şehre indiğimde ev sahibim henüz evde değildi. O gelene kadar birkaç park dolaşıp, eve yakın konumdaki Cafe Henrietta’da oturdum. Genelde lokallerin takıldığı bu mekanda, fiyatlar yüzüme bir tokat gibi çarptı. Uygun fiyatlı olanlardan vejetaryen sandvici seçtim(yaklaşık 40 TL).

Couchsurfing

Yemeğimi yerken ev sahibimden, ev arkadaşının eve geçtiği haberi geldi. Ev arkadaşlarıyla tanışma ve uyku sefasından sonra Joni’yle de tanıştım. Joni’nin ve ev arkadaşlarının tanıştığı ilk Türk benmişim(Merak etmeyin çok iyi temsil ettim).  Haliyle baya ilginç muhabbetler oldu. RTE’yi hiç kimsenin sevmediğinden bahsetmeme gerek yok sanırım. Bir ara boykot konusu açıldı ve arkadaşların boykottan hiç haberleri yok. İşin ilginç tarafı Türkiye’de Yahudi malı diye lanse edilen yüzlerce markayı onlara gösterdiğimde ağızları açık kaldı. Sadece 3-5 tanesinin İsrail ile alakasının olduğunu biliyorlardı gerisine ise “yok artık Lebron James” dediler.

Akşam için bolenez soslu spagetti ikram etti. Geceye doğru ise bayılacağımı iddia ettiği bir tatlı yedirmek istediğini söyledi. Carmel market civarında malabi isimli bir tatlı yiyecektik. Bir de ne görek; malabi bizim muhallebi çıktı. Üzerine vişne, karamel gibi bir şurup ve fındık, fıstık parçaları konularak servis ediliyor. Tatlı şeyleri çok sevmediğim için şurup çok ağır geldi. Tatmak isteyenler için mekanın konumunu haritada işaretledim.

Yıllarca medya veya siyasiler tarafından düşman belletilmiş 2 ülkenin vatandaşı olarak, başlarda ikimizde de soru işaretleri vardı diye düşünüyorum. Ama zamanla aynı şeyleri düşünüp, konuştuğumuzu farkedince daha iyi oldu. Hiçbir İsrailli’yle Filistin mevzusunu direk olarak tartışmadım ancak barış konusunda herkes hem fikir.

Tel Aviv’de Toplu Ulaşım

Toplu ulaşım için otobüs’ten metroya, dolmuşa, trene her türlü seçenek var. Metro ve otobüs tek biniş 5.90 şekel. Kart alırsanız 5 şekele falan geliyor ama çok uzun süre kalmayacaksanız değmez.

Böylesine düz bir şehir için bisiklet kiralama seçeneği de çok mantıklı olabilir. Birçok yerde istasyonunu gördüğüm Tel-O-Fun bisiklet kiralama servisi için şu siteye göz gezdirebilirsiniz. https://www.tel-o-fun.co.il/en/Tariffs.aspx . Ev sahibimin verdiği taktiğe göre bisikletleri 30 dakikaya kadar ücretsiz kullanıp, diğer istasyona gittiğinizde 10 dakika bekleyip sonra tekrar 30 dakika daha kullanabiliyormuşuz. Böyle böyle para vermeden de kullanabilir.

İşte Bunu Seviyorum: Tel Aviv’de Ücretsiz Wi-Fi

Belediyelerin ücretsiz Wi-Fi sağladığı şehirlere ekstra sempati diyorum. Tel Aviv’de bunu biliyor olacak FREE_TLV isimli kablosuz ağ adı ile birçok merkezi noktada ücretsiz internet sağlıyor.

Tel Aviv’de Nereye Gitsek?

Tel Aviv’de tarihi turistik olarak öyle aman aman çok yer yok. Öyle ki “Sence nereye gideyim?” sorusuna çoğu kişi “Plaja git” cevabını veriyordu. Gece hayatı da pek meşhur olan bu şehrin o anlarını keşfedemedim. Onu da artık bir başka sefere diyelim. Ayrıca başta Tel Aviv Sanat Müzesi olmak üzere birkaç güzel müzesi de varmış ama bu gezimde çok haşır neşir olmadım.

Daha önce bazı yazılarda paylaştığım aşağıdaki haritanın işe yaracağını umuyorum. Harita bağlantısı

Eski Yafa Bölgesi (Old Jaffa)

Burası Tel Aviv’in en eski bölgesi. Hatta dünyanın en eski yerleşim yerlerinden. Limanıyla beraber bulunduğu bölge için bir nevi eski dünyaya açılan kapı olmuş. Öyle ki dini ve mitolojik birçok anlatıda adı geçiyor. Örneğin Yunan mitolojisindeki Andromeda’nın zincirlendiği kayalıklar Yafa’nın açıklarında kalıyor. Ayrıca ünlü Yafa portakallarının Yafa’sı burası.

Otobüsten Yefet Caddesi’nde indiğimde sıcaktan ve nemden Allah’ım sana geliyorum dedim. Hemen  kendimi gölge bir ara sokağa attım.

İçeriden liman bölgesine doğru gelirken sizi ilk olarak Abrasha parkı karşılıyor. Google Maps’te ismi böyle geçse de kimse bu ismi bilmiyor. Aslında sınırları çok belli olmayan 2-3 park var burada.

Merdivenleri takip edip yukarı çıktığınızda 3 parçalı bir heykel(Statue of Faith= İman Geçidi diye çevireyim :)) görüyorsunuz. Heykelin 3 parçası da farklı bir manaya geliyor. Soldaki(1.) Yakup peygamberin rüyasını, sağdaki(2.) İshak peygamberin kurban edilişini ve üstteki(3.) Jericho’nun(şehir) düşüşünü ifade ediyor. Heykeli aslında bir kapı olarak düşünebilirsiniz. Burayı İsrail’e ya da onların deyimiyle Vaadedilen Topraklar’a girişin kapısı olarak görüyorlar. Tabi bir çentik de 2 nolu parça için atılabilir. Benimde bu heykeli gördükten sonra hakkında bilgi sahibi olduğum bir şey var. İbrahim peygamberin kurban ettiği oğlunu İsmail olarak bilirken, Yahudi inancında diğer oğlu İshak olduğunu öğrenmiş oldum. Burası önemli bir nokta, çünkü İsraillilerin kendini Seçilmiş Halk olarak düşünmesinin kaynağı burası. Neyse çok fazla dini tartışmalara bulaşmadan konuya dönecek olursak HaPisga parkından Tel Aviv’in ve sahilin harika fotoğrafları çekilebilir 🙂

 

Aşağı doğru indiğinizde Ramses Geçidi‘ne geliyorsunuz. Arkeolojik kalıntıların bulunduğu bu geçit, Mısır medeniyetinden kalmış ve tarihi M.Ö. 3500’lere dek uzanıyor.

Dilek mi Köprüsü

Parklar ile kilisenin, limanın bulunduğu bölgeyi bağlayan bir köprü var. Buraya Dilek Köprüsü(The Wishing Bridge) diyorlar. Köprü üzerinde her bir zodyak burcunu temsil eden ibareler var. İnanış odur ki; elinizi burcunuzun üzerine koyup denize bakarken dileğiniz kabul olurmuş. 🌼

 

Dilek ritüelinden sonra köprüyü geçip St. Nicholas Kilisesi‘nin bulunduğu meydana iniliyor.  Kilisenin yanında her burcu temsilen yapılmış çok tatlı heykellerin olduğu bir havuz var. Direk limana inmek isterseniz havuz ile kilise arasında dark bir sokak var. Daracık, labirent gibi sokakları sevenler ise acele etmesin. Güney yönünde merdivenleri takip edin. Bitiminde yolun sol tarafında sizi çağıran birkaç basamak ve içeri giren bir sokağı göreceksiniz.

Çok detaya girmek istemiyorum. Kendinizi sokaklara bırakın ve rastgele dolaşın. 1990’larda yapılan restorasyon çalışmalarından sonra, bölge turistik bir çekim merkezi haline gelince şehrin farklı bölgelerindeki birçok sanatçı da buraya taşınmış. Müzeler, galeriler, heykeller, “uçan bir portakal ağacı“, dünyanın en tatlı sokak tabelaları bu sokaklarda görülmeyi bekliyor.

Liman için kiliseye kadar dönmeden ara sokaklara dalabilir ya da araç yolunu takip edince limana varılabilir. Bolca kafe var bu muhitte. Kilise yönünde gidince St. Archangel Michael manastırı, biraz daha gidince Al Bahr Camii(Deniz Camii) var.  Camiye gitmeden denize baktığınızda ise kayalıklar dikkatinizi çekecektir. İşte o kayalıklar Yunan mitolojisindeki Andromeda’nın zincirlendiği ünlü kayalıklar.

 

Daha da devam edince bir başka camiye, Mahmudiye’ye geliniyor. Özellikle çeşmesiyle tam bir Osmanlı camisi. Bundan sonraki durak ise Yafa bölgesindeki önemli buluşma noktalarından Abdülhamid Han Saat Kulesi. 2. Abdülhamid zamanında yapılan 7 saat kulesinden birisiymiş. Mimarisi hiç Osmanlı’yı anımsatmasa da göze hoş geliyor.

Bit Pazarı (Flea Market)

Eski şehir bölgesi yapılan yatırımlar ve restorasyonlarla güzel bir hale gelse de çevresindeki bölge bu izlenimden biraz uzak. Bit pazarı de bundan nasibini almış.

Genel olarak ikinci el eşyalar, turistlere yönelik zımbırtılar, İran halıları satan yerler var. Ancak son senelerde bu otantik bölgenin yanı başında ciks kafeler açılmaya başlanmış ve imaj yavaştan değişmiş.

Ona Humus Verin: Abu Hassan Humus

Karnımda çanlar çalmaya başlamışken aklımdaki tek şey humustu. Methedilen yerlerden biri olan Abu Hassan adlı mekana gittim. Aynı isimde sanıyorum başka bir yer daha var aman karışmasın, haritada işaretledim. Tek turistin ben olduğum mekanda garson İngilizce bilmese de, -humus? -humus! minvalinde soru ve cevap ile anlaştık. Önüme, nohut parçaları atılmış humus, pıtıl ekmek, sarımsaklı bir çeşit sos koyuldu. Yemeye başlamadan önce bizde meze olarak yenmesinden midir, nohutun kokusundan mıdır nedir midemde bir kararsızlık baş göstermişti. Ancak yedikçe yiyesim geldi. Çatalla başladığım maceraya, çevremdekilere uyup pıtıl ekmeğini gömmek suretiyle devam edip bitirdim. Gayet lezzetli ve doyurucuydu. Humus + su için 26 şekel ödedim. Fotosu yok mu diyenler  detayları ilk yazıdan okuyabilirsiniz.

Tel Aviv’de Plaj Ortamları: Akılır

Tel Aviv’de en sevdiğim şeyler deniz ve plajları olabilir. İnim inim incecik kumu,  tir tir titremeden hemencecik dalabildiğiniz ılık, mavi bayraklı denizi beni mest etti. Girdiğim yerlerde çöp, yosun, deniz anasıdır hiçbir şeye rastlamadım. Belki tek olumsuz tarafı çok dalgalı olması diyebiliriz. Ama bu durum sörf sevenler için bir avantaj. Sörf öğrenmek için eğitmen de bulabilirsiniz. Çok dalgalı olduğu için her yerde denize girilmeye izin verilmiyor; şeritlere dikkat etmek lazım. Şezlong, şemsiye kullanmadığınız sürece plajlar ücretsiz. Duş ve ayakları yıkamak için çeşmeler var ve yine ücretsiz. Bu arada denize girerken çantamı sahilde güneşlenen insanlara teslim ettim ve tabii ki bir sorun yaşamadım.

Tel Aviv’de birçok plaj var. Deniz hepsinde aynı. Daha çok ortam veya giren insanlar değişiyor.

İlk olarak Eski Yafa tarafındaki Charles Clore plajında öbür gün ise Gordon beach’de girdim. Charles’ta denize girilecek alan biraz daha küçük. Gordon beach oteller bölgesi tarafında ve en meşhurlardan birisi. Oteller bölgesindeki plajlarda daha çok genç nesil takılıyor.

Bunların dışında Alma Beach, Nordau beach ve gayler, evcil hayvanlar için özel plajların olduğu Hilton beach var.

Neve Tzedek ve Florentin

Charles’tan sonra rotamı şehrin merkezine çevirdim. İstanbul Karaköy’deki dönüşüme benzer biçimde Tel Aviv’de de son yıllarda yapılan yatırımlar ve ciks kafelerle değişim geçiren bazı semtler var. Buna Neve Tzedek, Florentin biraz da Flea marketi örnek olarak sayabiliriz. Tatlı sokakları ve kafeleriyle Neve Tzedek aralarında daha güzel olanı diyebilirim. Buraya gelmişken dondurması pek hoş olan Anita’ya da uğramanızı tavsiye ederim. Yanlış hatırlamıyorsam kavun baya hoştu. Külahta 3 top için 26 şekel ödedim.

Rostchield Bulvarı ve Habima Meydanı

Neve Tzedek’ten devam edince yol sizi Rostchield bulvarına çıkarıyor. Bulvarın ortası yayalar ve bisikletliler için ayrılmış. Tel Aviv’de bu kadar çok bisiklet, kaykay, scooter kullanımı olacağını tahmin etmemiştim ama e şehir de düz olunca baya yaygın.

Yolun iki tarafında klasik Tel Aviv evlerini izlerken ağaçların altından sakin sakin ilerleyebiliyorsunuz. Sağ solda dizilmiş birçok kafe, bar var. Ayrıca birkaç tane müze ve bir arka sokakta ise Büyük Sinagog var.

Bulvar üzerinde en sevdiğim yer, yolun bitmesine yakın yerde konuşlanmış hamak ve şezlonglar(öyle ucuz plastik olanlardan değil) oldu. Şehrin ortasında çimlerin üzerinde ve öylece uzanmak, hele de yorgunsanız harika bir duygu. Bizim Gezi parkına koysalar on numara olurdu.

Laf arasında geçen klasik Tel Aviv evleri, White City ya da Bauhaus olarak anılan eski Alman usulü beyaz binaları ifade ediyor. 1930’lardan kalma bu binaların sayısı 4000 civarındaymış ve şehrin birçok yerinde görülebilir.

 

Bulvarın bitiminde Habima meydanına varıyorsunuz.  Meydanda sizi  Charles Bronfman oditoryumu karşılıyor. Ama bahsedeceğim şey o değil. Dünyanın belki de en güzel çocuk parkı burada! Bu parkı diğerlerinden ayıran en güzel şey hiç oyuncak olmaması. Aslında çocuk parkı mı bilmiyorum, bence öyle 🙂 Yerin yaklaşık bir metre altındaki çim zemine ahşap basamaklarla iniyorsunuz.  Rengarenk çiçekler ve ağaçların arasında yine tamamen ahşaptan yollar yapılmış. Akşam güneşi son demlerindeyken, bağrı yanık bir sokak şarkıcısı ortalığı şenlendiriyor. Park dışında meydanın köşesinde yerden birkaç metre yükseğe yerleştirilmiş toparlak ağaç, ayna misali havuz ve aşağıda resmini göreceğiniz değişik bir eser daha var. Ha unutmadan öğlende gitmeyin kül olursunuz.

Rostchield Bulvarı bitti diye üzülenler oditoryumun hemen yanından devam edebilirler. Aynı yol bir süre daha devam ediyor.

İkinci günün sonunda ayaklarım isyana kalkacaktı ki, ev sahibim bisikletini yarın kullanmayacağını ve alabileceğimi söyledi. Yarın daha uzak mesafelere gidecektim ki, bisiklet hayatımı kurtaracaktı.

Tel Aviv’de de maalesef bisiklet hırsızlıkları sıklıkla yaşanıyormuş. Kilitleme konusunda hassas olmak gerekiyor.

HaYarkon Parkı ve Yarkon Nehri

Dediğim gibi çok fazla tarihi bir yer yok burada. Ben de atladım bisiklete kuzeyde koca bir yeşillik olarak gözüken Hayarkon parkına gideyim dedim.

Park, Yarkon Nehri’nin kıyısınca uzanıyor.  İçerisi konser alanından,  gölete, kaya müzesinden, lunaparka çok geniş bir alan. Gitmeyi düşünüyorsanız hepsini yürüyerek gezmeniz zor. Burası bisikletleri kapıp, yanına da kahvaltılık azığınızı alıp göletin kıyısına çömebileceğiniz bir yer. Gölette kayık kiralamak veya balona binmek te mümkün.  Parkın ortalarında bir kafetarya var ancak sadece içecek(su 9 şekel) ve hot dog satılıyor.

 

Parkta 1-2 saat vakit harcadıktan sonra nehri takip edip Old Port denilen bölgeye doğru sürdüm. Old  Port şimdilerde daha çok bir alışveriş merkezi gibi. Çok ta ilgimi çekmedi. Bir şeyler atıştırıp sahil yoluna devam ettim.

İnsanlar plaja git derken haklılar. Geniş yaya ve bisiklet yolu, altın rengi kumsalları, canlı plajlar gel bana gel bana diyor. Bu çağrıya kayıtsız kalamadım ve Gordon plajına bıraktım kendimi.

Carmel market(pazarı) ve Johnny’s Falafel

2 gece önce geldiğim Carmel pazarını bir de gün gözüyle göreyim istedim. Açıkçası o kadar da merak edilesi değilmiş.  Sıradan, düzensiz bir halk pazarıydı. Ucuza hediyelik eşyalar bulunabilir. Pazarda bir iki tur attıktan sonra falafeli yerel insanlar tarafından methedilen Johnny’s Falafel’e gittim. Mekan gayet salaş ve küçük. Falafeli daha önce İstanbul’da yesem de tadını hiç hatırlamıyordum. Haliyle de karşılaştırma yapamıcam ama güzeldi. Sadece falafel 17 şekeldi.

Eve dönerken şans eseri şu güzel binaya rastladım. Eski belediye sarayı olan ‘Beit Ha’ir’ aynı zamanda “Beyaz Şehir Tel Aviv'”in güzel örneklerinden. (Fotoğrafı yukarıda)

Eve vardığımda Jony evdeydi. Muhabbet edip, odasını taşımasına yardım ettim. Beni bu gece ağırlayamayacaktı, ben de Kudüs’e gitmeye karar verdim.

Tel Aviv’den Kudüs’e Nasıl Gidilir?

Otobüs veya tren tercih edebilirsiniz. Ben otobüs ile Arlozorov istasyonundan gittim. Arlozorov’dan 480, Central istasyondan 405 nolu otobüsler her 12-15 dakikada bir kalkıyor. Ücret 16 şekel. Önceden bilete gerek yok, araç içinde ödeme yapıyorsunuz. Gece gittiğim için trafik yoktu ve yaklaşık 50 dakika sürdü. Trafik varken 80 dakikaya kadar çıkabilir.

Ender

Yorumları Gör

  • Kalite bakımından pozitif ivmeli grafik gözleniyor sitede. Yazılar her zamanki gibi içten. Okumaya üşenen organizma oranının yüksek olduğu bu sınırlarda bile gün gelecek kıymet görecek yazı dizisi...

  • Merhaba Ender,

    Ben de bilmeden biletimi şabat zamanı alıp(cuma gecesi) şehir merkezine nasıl ulaşacağımı düşünmeye başladım.Siz havaalanindan şehre ulaşimi nasil yaptiniz?

    • Merhaba,
      Kötü olmuş. Mecbur taksiye binmiştim. Taksici 200 şekel ile pazarlığa başlamıştı, 110 şekel vermiştim. Normal vatandaşı da 90 şekele falan gidiyormuş. İnş şansın varsa ortak birisi bulursun. Ben baya aradım bekledim ama kimse oralı olmadı.

  • Merhaba, sanırım siz agustos sonu gitmişsiniz. Ben de kurban bayramında düşünüyorum ama birkaç kişi 50 derece hiç dolaşılmaz bu dönemde denize de girilmiyor, deniz anaları yakıyor gibi yorumda bulundu. O yüzden çok arada kaldım.
    Siz de mi agustosta gitmiştiniz? rahat dolaşabildiniz mi ve denizle ilgili sıkıntı olmamış yazınızdan anladığım kadarıyla?
    Teşekkürler

    • Merhaba,
      Evet Ağustos sonu Eylül başı oradaydım. Deniz pis değildi(ne yosun ne deniz anası gördüm), dalgalı ve sıcaktı. Ben özellikle kumu çok sevmiştim, yumuşacıktı.
      Hava zaten sıcak ona yapacak bir şey yok ama gezmeme engel olacak kadar değildi. Plaj haricinde ara sokaklarda gölge yolları kovalamıştım. Bana İstanbul'un havası daha bunaltıcı geliyor.
      Alternatifiniz varsa biraz daha öteleyebilirsiniz

    • Evet, yazılardan da anlamışsınızdır Akko haricinde gittiğim her yeri tavsiye ederim. Beğenirseniz haberim olsun :)

Share
Published by
Ender

Son Yazılar

Eguisheim Gezi Notları

Salut arkadaşlar! Colmar'ı ziyaret edenlerin görmesini tavsiye ettiğimiz 2 köyden bir diğeri olan Eguisheim yazımızla… Read More

2 hafta önce

Turckheim Gezi Notları

Colmar'ı ziyaret edenlerin mutlaka görmesini tavsiye ettiğimiz 2 kasabadan birisi olan Turckheim, Colmar'a 6 km… Read More

1 ay önce

Colmar Gezi Rehberi

Salut arkadaşlar! Bu yazımızda sizlere Aralık 2023 yılı sonunda ziyaret ettiğimiz masal kasaba Colmar'dan bahsedeceğiz.… Read More

2 ay önce

İspanya’da Hayata Başlamak: NIE ve TIE Nedir? Oturum Kartı Randevusu Nasıl Alınır?

Bu yazıda İspanya'da yaşamaya başlayanlar için özellikle ilk başlarda çok kafa karıştırıcı olan NIE, TIE(yabancı… Read More

2 ay önce

Barcelona Restoran Tavsiyeleri

Hep gezmekten tozmaktan bahsediyoruz biraz da yemekten ve Barcelona'da nerede yemeli ondan bahsedelim. Bu yazıda… Read More

3 ay önce

1 Günlük Pamplona Gezi Notları

İspanya'nın dünyaca ünlü boğa koşularının gerçekleştiği şehir olan Pamplona'ya dair gezi notlarımızı paylaşıyoruz bu yazıda.… Read More

4 ay önce