Kategoriler: Gezi notlarıTürkiye

Doğu’nun Kraliçesi: Hatay Gezi Notları

“Dünyada hiçbir kent, ne topraklarının bereketi, ne de ticaretteki zenginliği bakımından bu kenti geçemezdi”

der Romalı bir tarihçi.

Hatay, bana küçüklükten beri hep farklı gelmiştir. Vatan topraklarına sonradan katılması, sınırdaki çıkıntısı ile haritalarda hep buradayım demesi, medeniyetler şehri olarak lanse edilmesi, dışardan doğup ülkemizde dökülen ve ters akan nehri, türlü türlü güzel yemeklerin, tatlıların anavatanı olması, dünyada ilk ışıklandırılan caddeye sahip olması, ‘hristiyan’ kelimesinin ilk burada anılması akılda bırakmıştır bu şehri. Son zamanlarda adını maalesef Suriye ve savaş kelimeleri ile anıyor olsak da, bu hiçbir zaman keşif duygusunu baltalayamazdı.

Böyle karışık duygularla Hatay’a gitme kararı aldım. Bileti 4 ay kadar öncesinden Pegasus’tan 135 TL’ye aldım.

Hatay’da haftasonu kaçamağımız cumartesi sabah 7.30’da başlayıp pazar akşam 9’a kadar sürdü. Çok çok acele etmeden belli başlı birçok yeri görüp, lezzetleri tattık. Daha keşfedilecek çok farklı yönleri olduğunu orada anladım. Gerçek manada 2 günde keşfedilecek bir şehir değil. Araç kiralamanızı şiddetle tavsiye ederim. Şehiriçi ulaşımda sıkıntı yaşamazsınız ancak özellikle haftasonları bazı ilçelere, köylere otobüs, minibüs olmazmış.

Hatay’ın insanı farklı dinleri, etnikleri gerçekten özümsemiş, yozlaştırmadan kültürleri tek bir potada eritmiş. Tarihte 13 farklı medeniyete ev sahipliği yapmış ve Doğu’nun Kraliçesi olarak anılmış.

Önemli noktaları işaretlediğim Hatay haritası aşağıdaki gibi. Direk olarak erişmek için bağlantı ise burada.

İlk Gün Hatay Gezi Notları

Fi Hostel

Web sitesi: http://fihostel.com/

Hatay’a burayla başlamak istedim. Hatay ve hostel? Kalacak yer ararken burayı görünce bir şaşkınlık oldu.

Burası, telefon dahi kullanmadan yıllarca dünyayı arşınlamış bir gezgin olan Serkoç’un, hayatın türlü oyunları sonucu memleketine dönmesi ve 3-5 senelik bürokrasi savaşı sonucu kurduğu bir hostel. Dünyada hostellerde gördüğü eksikleri sorunları burada çözmek istemiş ve iyi iş çıkarmış. Hostelin ahşap ağırlıklı tasarımı, yüksek yatakları, ekibin misafirperverlikleri olsun memnun etti. Gördüğüm en güzel hostellerden birisi. Gecelik 50-60 TL’lik bedeli buranın zaten kar amaçlı kurulmadığının kanıtı gibi. Serkoç burayı kültür merkezi gibi görüyor. Gece yaptığımız hoş sohbet ve santur ziyafeti(İran kanunu diyebiliriz) damağımızda kaldı. Airbnb veya otel opsiyonlarındansa burada kalmanızı tavsiye ederim. Özellikleri madde madde sayacak olursak:

  • Konumu kafelerin, mekanların yoğun olduğu eski şehir tarafında,
  • Çalışan arkadaşlar gayet saygılı, sıcakkanlı ve yardımcılar,
  • Ücretsiz çay var! (Şanslıysanız boğma rakıya da denk gelebilirsiniz)
  • Temizlik konusunda dikkatimizi çeken kötü bir şey yoktu.
  • Cumartesi geceleri hostelin duvarını paylaştığı restoranda canlı müzik oluyor ve gece 12’ye kadar çalgı çengi devam ediyor. ‘Erken uyucam ben ya‘ derseniz rahatsız eder. Hatay’da cumartesi geceleri canlı geçiyormuş. Bu vakti dışarıda değerlendirmek isteyebilirsiniz.

Antakya Sultan Sofrası

Hatay’daki ilk durağımız. Mekana adımımızı attığımızda masalar sandalyeler yeni yeni yerini buluyordu.

Tüm çalışanlar güler yüzlü.. Hoşgeldiniz günaydın falan.. Bir gariplik vardı sanki. İstanbul’da artık müşteri olarak nasıl bir muamele görüyorsak insanların yüzlerindeki doğal içten bir hoşgeldin farklı duygular hissettirdi. Gerçek esnafların yarattığı bu duyguyu her yerde değil ama Hatay’da birçok yerde hissettim.

Asıl noktaya gelecek olursak; burası özellikle kahvaltı için iyi bir durak. Habib-i Neccar Camisi’nin hemen karşı arasındaki daracık sokakta kalıyor. İç mekan da bahçe de güzel. Hizmet hızlı.

Ürün çeşitliliği daha sonra gittiğimiz Yusuf Dayı’ya göre az ama bu tamamen göz açlığından. Damak tadımıza uymayan şeyler olsa da her şey çok taze ve lezzetliydi. Gerçek domatesi, hıyarı, zeytinyağını, yoğurdu özlemişiz. Burada yediğimizle akşama kadar acıkmadık.

İki kişi kahvaltı için 50 TL.

Habib-i Neccar Camisi

Anadolu’nun en eski camisi olarak biliniyor. Caminin Kurtuluş caddesi girişinde sol tarafta Habib-i Neccar ve Hz.İsa’nın havarilerinden Yunus(Pavlus) ve Yahya(Yuhanna)’nın türbesi var.

Habib-i Neccar, Hz.İsa’nın havarilerine ilk inanan ve bu yolda şehit düşen bir zat. Rivayete göre başı gövdesinden ayrılıyor ve şimdilerde adının verildiği dağdan atılıp, türbesinin şimdi bulunduğu yere kadar yuvarlanıyor.

Kelime manası ‘marangoz’ olan ‘neccar’ ve ‘dost’ manasına gelen ‘habib”iden, ‘İsa’nın dostu’ manasını çıkarttım (Hz.İsa’nın mesleğinin marangozluk olmasından mütevellit).

Caminin Osmanlı mimarisi ve içerisinin ferahlığı, aydınlığı hoşuma gitti.

Hristiyan birisinin türbesi olan dünyadaki tek cami olsa gerek. Belki bu da Hatay’a medeniyetler şehri denmesinin sebeplerinden biridir(ve hakediyor).

Hatay Müzesi

Hatay’ın ne kadar köklü ve önemli bir tarihe sahip olduğunu gösteren önemli bir durak. Hatay ile ilgili çok şey duymuşluğum vardı ancak müzede bunun ne kadar derin olduğunu anlamış oldum. E malum Kudüs’e, Mezapotamya bölgesine yol üstünde olmasından kaynaklı birçok medeniyet için önemli şehirlerden biri olmuş.

Müze dünyanın en büyük mozaik koleksiyonlarından birine ve 35 binden fazla esere ev sahipliği yapıyor.  Mutlaka ziyaret edilmeli. Girişte müzekart geçerli.

St. Pierre Kilisesi

Dağın içerisinde oyulmuş, küçük ve çok ilginç bir kilise. Hristiyanlık kelimesi ilk defa bu kilisede anılmış. İlk mağara kiliselerden birisiymiş. Biraz yüksekte kaldığı için kısmen Hatay gecekondu manzarası izlenebilir.

Girişte müzekart geçerli.

Hatay Kalesi

Uzun meşakkatli bir yolu göze almak gerekiyor. Şehir merkezinden buraya gelebilmek için 12 km yol kat ettik. Anayoldan sonra sapılan köy yolu kötüydü.

Kaleye dair birkaç duvar ve taş birikintisi hariç bir şey kalmamış. Manzara güzel ama çıkmaya değer mi, araç varsa neden olmasın. Birçok Hataylı dahi buraya çıkmamış. Teleferik çalışması var ama yarıda kalmış. Biterse albenisi yükselecek bir yer olur.

Saray caddesi

Yürüyüş caddelerinden birisi. Çeşitli yeme içme mekanları var. Gece eğlenmek veya bir şeyler içmek için dışarı çıkayım  derseniz yine bu civarlar öneriliyor. Hosteldeki arkadaşların önerdiği ünlü dönerciler Salah, Mısırlı, Çağlayan, Abdo bu cadde üzerinde bulunuyor.

Asi nehri

Hatay’a dair en büyük hayal kırıklığımdı Asi. Şehrin tam ortasından geçen ve şehre hayat vermesi gereken nehir daha çok b*k taşıyor. Şehir merkezi denize uzak olduğu için tüm kanalizasyon ve ne kadar pis atık su varsa Asi’ye dökülüyormuş. Biz gittiğimizde yoktu ama özellikle yazın kokudan durulmuyormuş. Avrupa’da olsa cazibe merkezi haline gelebilecek bir nehire bu hal yakışmamış.

Uzun Çarşı

Kapalıçarşı minvalinde büyük bir çarşı. Her türlü ihtiyacı giderecek dükkanlara, çeşitli zanaatlara ev sahipliği yapıyor. Dükkanlar meslek grubuna göre çarşı içerisinde ayrılmışlar. Hatay’dan şöyle çeşit çeşit peynirler, baharatlar, tatlılar alayım diyorsanız doğru yerdesiniz. Çarşı içerisinde ayrıca Kurşunlu ve Defne hanları görülebilir. Biz çarşıda daha çok yeme-içme noktalarına odaklandık.

Kurşunlu han içerisinde kebap ve künefe yiyebileceğiniz bir mekan da mevcut. Biz o mekanda yemedik ancak yiyen bir arkadaşım o künefeyi unutmam mümkün değil dedi..

Pöç Kebap

Buradaki kebapçılar birçok Anadolu şehrindeki gibi aynı zamanda kasaplık da yapıyor. Hosteldeki Hataylı arkadaşların dediğine göre bu mekanlardan rastgele birine girseniz bile %90 memnun ayrılırsınız.

Pöç Kebap’ın özelliği ise adını en çok duyuranlardan olması.

Biz adını methini duyduğumuz için gittik ama farklı mekan seçiminde cesur olabilirsiniz. Mekan 2 katlı temizlik, hizmet fena değildi.

En çok rağbet gören kebaplar tepsi ve kağıt kebabı. Tadına bakmak için ikisinden de söyledik. Yanına meze olarak patlıcanlı yoğurtlama istedik ama beğenmedik.

İlk olarak kağıt kebabı geldi ve beğendik. Bitirmeye yakın tepsi kebabı geldi ve bayıldık. Meğersek kağıt kebabı yalanmış. Aslına bakarsanız arada görüntü itibarıyla çok fark yok. En büyük fark birisinin altında kağıt var. Tepsi kebabında ekstra domates sosu ve belki birkaç baharat kullanılmış. O domates tadı ise harika bir lezzet katıyor. Eğer tek vuruş yapacaksanız tepsi kebap aksın gelsin.

Kebap porsiyonu 17 TL, toplamda ise 47 TL ödedik.

Çınaraltı Künefe Yusuf Usta’nın Yeri

Kebabın üzerinde künefeden başka ne gidebilirdi ki? Hele de künefenin başkenti Hatay’da..

İçerisinde bulunduğu avlunun girişini bulana kadar biraz dolandırsa da eninde sonunda bulduk mekanı. Pöç kebabı gibi meşhur yerlerden. Açıkçası bayılmadım künefesine. Peynir oranı hiç görmediğim kadar çoktu. Künefe büyükçe bir tepside köz ateşinde hazırlanıp siparişe göre servis ediliyor.

Cumartesi olduğundan olsa gerek, kalabalık ve dağınık bir görüntü vardı. Fiyat konusunda ise sanki turistlere ekstra yazıyorlar diye hissettim.

Kurtuluş Caddesi

Habib-i Neccar Camisi, Affan Kıraathanesi gibi bazı duraklar bu cadde üzerinde. Ancak burayı özel kılan şey ‘dünyanın ışıklandırılan ilk caddesi’ olması. Sayıları azalmış tarihi Hatay evleri ile görülmeyi hakediyor.

Affan Kıraathanesi

Tarihi Kurtuluş Caddesi üzerinde eski ve mimarisi çok hoş bir bina. Harika fotoğraflar çekilebilir. İç mekan kahvehane havasında nostaljiden bir şey kaybetmemiş. Turistler genelde arka taraftaki bahçesinde oturuyor.

Çay ve buranın ünlüsü haytalı söyledik. Haytalı Lübnan menşeili, mısır nişastası ve sütten yapılan bir tatlı imiş. Kendi yapımları muhallebi üzerine dondurma, onun da üzerine gül suyu şerbeti var. Tel Aviv yazımı okuyanlar hatırlar. Malabi dedikleri bir tatlı vardı ya muhallebi üzerine şerbet şeklinde.  İşte ona benzer.

Neyse efendim künefenin üstüne haytalı yemek zaten kolay değildi ancak her türlü bana hitap etmeyen bir tatlıymış. Çok şekerli gelebileceği için muhallebi ve şerbeti ayrı ayrı getirmesini istemiştik.

Sonuç olarak ne dondurmayı, ne muhallebiyi ne de şerbeti sevdik. Gül suyu şerbetinin plastik su şisesinde gelmesi ve görüntüsünin daha çok deterjanı anımsatması bizi hiç açmadı. Mekan tamam ama haytalı cık.

Ulu Camii

Gezi rehberlerinde pek yeralmayan bu camiye, Asi nehri civarında dolanırken merak edip avlusuna girdik. Antakya’nın en eski ve en büyük camisiymiş. Sade bir mimarisi var.

Atatürk Parkı

Şehir içerisindeki sanıyorum en büyük park. Asi nehrinin kıyısında kalıyor. O kadar kebabın künefenin üzerine sessiz sakin bir akşam yürüyüşü yapmak için güzel bir yer.

İkinci Gün Hatay Gezi Notları

Harbiye Şelalesi ve Öyküsü

İkinci güne Harbiye’deki ünlü kahvaltı mekanlarıyla günaydın diyelim dedik. Harbiye Hatay’ın Defne ilçesine bağlı bir mahalle.

Şelale sağından solundan suların fışkırdığı 3000 yıllık ilginç bir yer. Şelale üzerine ilçeye adını da veren mitolojik bir hikaye var;

Zeus’un oğlu ışık tanrısı Apollon, ırmak kenarında gördüğü genç ve güzel bir kız olan Daphne’ye aşık olur ve onunla konuşmak ister. Apollon’dan korkan Daphne kaçmaya başlar. bilir ki Apollon çapkındır niyeti iyi olmasa gerektir.  Apollon Daphne’yi kovalar. Daphne kurtulamayacağını anlar ve durup “Ey toprak ana beni ört, beni sakla, beni koru!” diye yalvarır. Daphne’nin saçları yapraklara, kolları dallara, bedeni ağaca dönüşür. Apollan şaşkına döner; karşısında yükselen defne ağacına bakar ve; “Bundan sonra sen, benim kutsal ağacım olacaksın. O solmayan ve dökülmeyen yapraklarını başıma çelenk yapacağım. Değerli kahramanlar, savaşlarda zafere ulaşanlar, hep senin yapraklarınla alınlarını süsleyecekler. Şarkılarda, şiirlerde adımız yan yana geçecek” der.

Bu olaydan sonra kahramanların şiir ve silah zaferleri, defne ağacının dallarıyla mükafatlandırılır ve Daphne’nin gözyaşlarının Harbiye’deki şelaleleri meydana getirdiğine inanılır.

Bölgedeki garip olay şelalenin üzerine kafelerin kondurulması olmuş. Doğayla iç içe olsun diye doğayı ve kültürü katletmek..

Kahvaltı Yusuf Dayı

Bomba bir başlangıç yapmak için vitesi yükseltip Harbiye’ye gittik. Buradaki kahvaltıcılar pek met ediliyordu. Yusuf Dayı ve Hammuş’un yeri en ünlüleri. İlk Yusuf Dayı olduğu için oraya girdik.

Mekan saat 9’da henüz dolu değildi. İki kişi olduğumuz için 11’de gelecek birilerinin masasında hızlıca yer ayarladılar. İşimiz garanti olsun diyorsanız mutlaka rezervasyon yaptırın. Buralara sadece turistler değil Hatay’ın kendi insanı da geliyor.

Balkon kıyısı efil efil eserken güzel bir dağ ve orman manzarası var.

Mekan acayip salaş. Masalar, sandalyeler.. Ama lezzet.. Misal, yumurta genelde kahvaltıcılarda başarısız olur. Ben de hemen aradan çıksın tadını bastırayım diye ilk yumurtaya daldım. Aman Allah’ım! Yumurtanın tadı gerçek yumurta gibiydi. Ayıla bayıla yedim. Sonra mezeler, sıcaklar, havuç reçeli, peyniri zeytini her şey çok iyiydi. Hem göze hem gönüle hem mideye hitap ediyor.

İki kişi kahvaltı 50 TL.

Hızırbey Köyü ve Musa Ağacı

Yusuf Dayı’dan sonra rotayı Samanadağ’a çevirdik. Ancak direk oraya gitmeden Hızırbey ve Vakıflı köylerine giden köy yolundan gittik. Haritadan bakınca herhalde köy yoludur diyordum ama normal yoldan bile genel olarak daha iyi durumda. Büyük oranda asfalt.

Vakıflı köyü organik tarıma ilk girişen köylerdenmiş. Sonrasında civar köylerde bu akıma kapılmış. Hızırbey köyü de bunlardan biri. Hem köyün ortasındaki Musa Ağacı’nı görebilir hem de köy kadınlarının kurduğu kooperatif pazarında dolanıp, akan dere üzerinde kahvaltı yapabilirsiniz. Kahvaltı ne kadar başarılı veya fiyatı ne bilmiyorum ama alternatif olarak düşünülebilir. Köye gelene kadar da birçok kahvaltı mekanı var.

Rivayete göre Hz.Musa ile Hz.Hızır Samandağ sahilinde buluşup dağa çıkarlar. Tam da bu konuma geldiklerinde Hz.Musa asasını yere saplar, eğilip su içer. Dönüp baktığında bir de ne görsün. Asası yeşerip bir fidana dönüşmüş. Ağaç binlerce yıldır orada ab-ı hayat(hayat suyu)’tan beslenip büyümüş.

Vakıflı Köyü

Türkiye’nin tamamı Ermeni tek köyü ya da son köyü diyelim. Köyün girişi hep mi böyle bilmiyorum jandarma kapatmıştı. Biz de tabela falan görmediğimizden geçmişiz. Köy kahvesini farkedince aracı parkedip geri yürüdük. Gittiğimiz vakit kilisede isim günü ayini vardı.  Tüm ahali kilise bahçesinde toplanmıştı. Haliyle çok etkileşime giremedik köy ahalisi ile. Bakkalından organik birkaç şey alıp yola devam ettik.Köydeki portakal ağaçları insanın ağzının suyunu akıtıyor.

Köy ile ilgili meraklılar BBC’nin şu haberine bir göz geçirebilir: https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/04/150422_son_ermeni_koyu

Buradan ilk olarak Dor Manastırı’nın olduğu yola gidebilirsiniz. Bunun için Vakıflı dan geriye doğru gidip yol ayrımından sola sapmak lazım. Yol çalışması olduğu için geri dönemeyip önce Titus tüneline gittik.

Titus Tüneli ve Beşikli Mağarası

Deniz kıyısına oldukça yakın bir konumda bulunan Titus Tüneli, Beşikli Mağarası ile beraber ziyaret edilebilir. Girişte müzekart geçerli.

Tünelin 1250 metrelik kısmı açık 130 metrelik kısmı kapalı. Neymiş burası böyle diye gişeden aldığım broşüre bakınca şok olduk. Üzerinden geçtiğimiz en aşağı 5 metre eni olan, metrelerce yüksek bu tünel insan gücüyle MS 69’da yapılmış O_O Oha dedik. Zamanında şehrin sel baskınlarına karşı korumak için açılmış. Gelen su buradan denize yönlendiriliyormuş.

Sadece tünel için toplamda bir yarım saatlik yürüme var. Tünelin ucundan sonra devam etmek size kalmış. Biz bir süre daha doğa yürüyüşüne devam ettik.

Tünelin kapalı kısmının girişi olan köprüden sağa devam ettiğinizde ise Beşikli Mağarası’na gidiliyor.

Beşikli mağarası ise asıl amacıyla şaşırtan bir yer oldu. Aslında bir mezarlık (nekropolis) olmasına karşın kabirlerden birinin görünümü beşiğe benzediği için halk tarafından Beşikli Mağarası denmiş ve o şekilde tanınıyor.

Dor Manastırı

Harika bir Samandağ manzarası görmek istiyorsanız doğru yerdesiniz. Artık manastırdan  geriye bir şey kalmamış. Biraz bulutlu bir gökyüzü, Kel Dağı, Çevlik Plajı off enfes.

Oturmak için çay ve tabure var. Kendi zerzevatınızı getirip küçük bir piknik bile yapabilirsiniz.

Tünelden yaklaşık 3.5 km var.

Çevlik Plajı

Uzun süre uzaktan izlediğimiz Çevlik plajına bir de yakından bakalım istedik. Uzun bir plaj ve başıboş. Ayakkabıları çıkarıp serin sulara dalmak güzel bir hissiyattı.

St. Simoen Manastırı

Burayı Serkoç’un söylemesiyle öğrenmiştik. Çok met edince gidip görelim dedik. Problem şu ki Yandex ve Google da St.Simoen manastırı diye aynı isimde birkaç farklı konum var. Halbuki sadece bir tanesi doğru. Siz hiç riske girmeyin. Yukarıdaki haritada hem manastırın konumunu hem de dönülecek kavşağı işaretledim. Emin olmak için sorayım dedim ancak bölge halkının bu manastırdan pek haberi yoktu. Yol, manastırın çevresinde kurulu onlarca rüzgar türbininden olsa gerek asfalt ve ulaşım kolay. Yoldan saptıktan sonra yaklaşık 7 km gidiyorsunuz.

Burası beni de gerçekten etkiledi. 6.yy’da yapılan manastır aynı zamanda bir hac merkeziymiş. Geriye taş kalıntıları kalmış. Taşların büyüklüğü ve üzerlerindeki işlemeler manastırın büyüklüğü ve güzelliği hakkında fikir veriyor. Allah’ın dağında, zamanında rüzgar türbinleri de yokken böylesine bir manastır yapılabilmesi, insanların buraya hac veya ziyaret amaçlı gelmesi şaşırtıyor.

Dönerci Tacettin

Yine zaman makinesinin çarklarının tersine döndüğü anlardı. Dışarıdan zaten sadeliği okunuyordu. İçeri girdiğimizde 90’lara ışınlanmıştık. Şansa bak döner gözükmüyordu ama, dünyanın en sakin insanlarından olsa gerek, usta 1.5 porsiyon çıkartırım demişti. Sandalyeler, masalar, demir şu sürahisi, ustanın vakur ve teskin edici tavırları beni benden aldı. Dönerin lezzeti güzeldi. Mekandan da etkilenmiş olabilirim 🙂

Cadde üzerinde başka meşhur dönercilerde var. Onlar daha modern ve daha kalabalık. Lezzeti tatmadık.

Ayran ve döner için 14.5 TL ödedik.

Ünal – Belen Tava

Göz açlığı kötü bir şey. Kahvaltının etkisi geçmeden döneri yemiş şimdi tava yemeye Belen’e gidiyorduk. Belen, Hatay merkezden 30km kadar uzakta. Değer mi değer. Burada yine ünlü 3-4 mekan var. Biz Ünal’ı tercih ettik memnun kaldık.

Tat olarak tepsi kebabından fersah fersah uzak değil. Ustanın dediğine göre tavada karabiber, kimyon yokmuş. Maydanoz ise çok az olur ya da hiç olmazmış. Ekstradan bir sarımsak var. Tabiki tavada yapılıyor ve tepsi kebaba göre daha inceymiş. Sonuç başarılı. Yanında getirdikleri 3-4 çeşit meze de gayet başarılıydı.

250 gr kıyma tava 30 TL + içecekler toplam 34 TL ödedik.

Belen tava ile beraber kısa Hatay turumuzu bitirdik. Hem göze hem mideye hem gönüllere hitap eden bu güzel şehri görmeyi herkese tavsiye ederim.

Ender

Share
Published by
Ender

Son Yazılar

Eguisheim Gezi Notları

Salut arkadaşlar! Colmar'ı ziyaret edenlerin görmesini tavsiye ettiğimiz 2 köyden bir diğeri olan Eguisheim yazımızla… Read More

2 hafta önce

Turckheim Gezi Notları

Colmar'ı ziyaret edenlerin mutlaka görmesini tavsiye ettiğimiz 2 kasabadan birisi olan Turckheim, Colmar'a 6 km… Read More

1 ay önce

Colmar Gezi Rehberi

Salut arkadaşlar! Bu yazımızda sizlere Aralık 2023 yılı sonunda ziyaret ettiğimiz masal kasaba Colmar'dan bahsedeceğiz.… Read More

2 ay önce

İspanya’da Hayata Başlamak: NIE ve TIE Nedir? Oturum Kartı Randevusu Nasıl Alınır?

Bu yazıda İspanya'da yaşamaya başlayanlar için özellikle ilk başlarda çok kafa karıştırıcı olan NIE, TIE(yabancı… Read More

2 ay önce

Barcelona Restoran Tavsiyeleri

Hep gezmekten tozmaktan bahsediyoruz biraz da yemekten ve Barcelona'da nerede yemeli ondan bahsedelim. Bu yazıda… Read More

3 ay önce

1 Günlük Pamplona Gezi Notları

İspanya'nın dünyaca ünlü boğa koşularının gerçekleştiği şehir olan Pamplona'ya dair gezi notlarımızı paylaşıyoruz bu yazıda.… Read More

4 ay önce