Karşınızda ülkemizin ilk gastronomi şehri Gaziantep!
Bu yazı komple bir rehber niteliği taşımıyor. 3 günlük Gaziantep gezimize dair acı, tatlı, lezzetli, pahalı, ucuz yaşadığımız tecrübeleri aktarıyor olacağım. Önce bazı notlar ve uyarılar:
Gittiğimiz iyi kötü tüm mekan önerilerini Antepli arkadaşımdan aldım. Başka blog vs etkisi yoktur 🙂
Kendimi de şaşırtarak uzun süre sonra bir otelde kaldım. Şehrin merkezindeki İbis Hotel’i tercih ettik. En büyük sebep tabii ki ucuz fiyattı. Hotels.com’dan 2 kişi 3 gece 289 TL’ye aldık. Baya iyi değil mi?
Antep’te araç kiralama işlemini Ekspress Oto Kiralama’da yaptık. Sebep hem fiyat olarak uygun olması hem de bir günlük kiralamalarıydı. 2017 model Fiat Egea Dizel araç kirası günlük 109 TL’ye geldi. 250 KM’lik günlük sınır var. Halfeti’ye git gel sonra havaalanına git için yeterli bir sınır.
Telefonda ve sonrasında dükkanda konuştuğum kişi sanıyorum patrondu ve hayatımda bu kadar kibar ve düzgün Türkçe konuşmasıyla beni şaşırtan nadir insanlardan oldu 🙂 Araç kiralamasanız da arayın bir konuşun bence 😀
Beğendiğim bir diğer nokta ise kiralama işlemi için ödemeyi internetten yapabiliyorsunuz. Bir siber güvenlikçi olarak bir araç kiralama web sitesine güvenmem ancak ödeme işlemini Paynet diye bir hizmetten almışlar. Böylece kredi kartını firma ile paylaşmak durumunda kalmıyorsunuz.
Yediğimiz içtiğimiz tüm mekanları aşağıda listeledim.
Antep mutfağını kebaptan ibaret sananlara ise üzücü bir haber vereyim. Mideler yanacak! Bağırsaklar isyan edecek! Gezinin son ve altın vuruşunu yaptığımız nokta Mutfak Sanatları Merkezi tam bir “must do”.
2 gün boyunca buraya gelişi, yeri biraz ters diye ertelemiştik ve Antep’ten ayrılırken gideriz demiştik. Hata yapmışız. O kadar kebaba abanacağımıza, gerçek Antep yemeklerini burada çok daha ucuza yiyebilirmişiz. Burası Büyükşehir Belediyesi’nin bir müessesesi. UNESCO ile ortak bir proje dahilinde çalışıyor. Mutfağında Gaziantep yemeklerinde uzman kişiler çalışıyor. Mekan temiz ve şık, hizmet hızlı ve saygılı.
Yemeklere ve sunumlara ise biz bayıldık. Menü her hafta değişiyormuş. Bugünlerde geçerli olan enflasyona karşı %10 indirimiyle beraber 2 kişi 70 TL’ye geldi. Fikir vermesi açısından yemek ve menü fotolarını ekledim. Aşağıdaki fotoğrafa tıklayıp diğer fotoğraflara ve menülere erişebilirsinizDileyenler https://mutfaksanatlarimerkezi.com.tr/ adresinden detaylı bilgi alabilir.
Gaziantep’in restorasyon görüp hizmete açılmış en klas hanlarından bir tanesi Bayazhan. Diğeri ise Hışvahan.
Eski hanın içerisinde restoran, pub, kafe, kutnucu(Antep bölgesine özgü bir dokuma/kumaş çeşidi, baya meşhurmuş) ve küçük birkaç sanat atölyesi dikkat çekiyor.
Buraya ilk gün klasik serpme kahvaltı yapmaya gittik. Cumartesi öğlene doğru gittik ve koskoca handaki tek müşteri bizdik. İçkili bir mekan olduğu için genelde akşamları yoğun oluyormuş. Kahvaltı içinse pazar sabahları biraz daha yoğunmuş.
Gelelim kahvaltıya.. Mekan, hizmet, çeşitlilik, lezzet hepsini üst üste koyunca en iyi kahvaltı listemizde birinci sıraya yerleşti.
Gaziantep’e özgü zahter salatası, sacda açılmış incecik hamur işi(adını bilemedim), küspe, adını bilmediğim ama pek lezzetli tahin-pekmez karışımı, tadını herhalde hiç unutmayacağımız peynirli Antep böreği, süzme yoğurt(kaymak da problem varmış onun yerine özür olarak getirdiler), Antep peyniri (aman tuzlamadan yemeyin sıfır tuzlu geliyor) klasik kahvaltı öğelerine ekstralardı diyebiliriz. Kişi başı 40 TL’lik bir ücreti var.
Otelden aldığımız tavsiyeyle Cuma gecesi ilk iş buraya gittik. Yukarıda bahsettiğim bilmemezlik duygusuyla karışık kebap söyledik. Karışıkta adana, ciğer, kuşbaşı, tavuk geliyor. Lezzet olarak iyiydi.
Küşleme ve boğazaltı yedik. Boğazaltı oldukça yağlı bir kebap türü. Ben sevdim ama herkese hitap etmeyebilir. Küşleme ise iyiydi.
Yüzlerce yıllık mazisi olan bir kahvehane. Manası “kahve dövülen yer” olan tahmis, Mevlevihane’ye gelir getirmesi amacıyla kurulmuş ve Bağdat seferine giderken 4. Murat’ı ağırladığı rivayet ediliyor. Şimdilerde karşılıklı 2 mekanda hizmet veriyor. Asıl mekan biraz daha sakin, yolun karşısındaki mekan ise biraz daha genç nüfus ağırlıklı hareketliydi. Biz gittiğimizde sadece çay ve menengiç kahvesi ikram ediliyordu. Ama normalde menü daha zenginmiş. Mutlaka uğrayıp bir menengiç kahvesi içilmeli.
Kale’nin alt bölgesinde yer alan şirin bir kahvehane. Birçok çeşit çay, kahve, nargile çeşidi var. Kebap sonrası çaylanma için buraya gelinebilir.
Katmer ile kahvaltı deneyimi yaşayalım deyip buraya geldik. Mekan küçük 4-5 masa anca var.
Katmer fırında biraz fazla kalmış ve kurumuştu. Tadı mükemmeldi diyemeyeceğim ama gideri vardı. Katmer 20 TL.
En meşhur lahmacuncu. Yeri çok merkezi. Sofradaki en büyük fark salatadaki turp ve ekstradan servis edilen patlıcan. Patlıcan sevenler veya denemek isteyenler için, patlıcanı lahmacunun ortasına koyup çatalın poposuyla iyice ezip yayıyorsunuz. Sonra dür ve ham yap. Lahmacun fiyatı sanıyorum 7 lira idi.
Burası ilk görüşte girmediğimiz bir yerdi. Çünkü içerisi silme erkekti ve nasıl bir mekan diye düşündürdü. Sonra burasının methini duyunca bir girelim içeri dedik. Meğersek aile katı üst kattaymış. Aşağı kat self servisken, yukarı katta çocuklar sipariş alıyor. Midem tepeleme dolu olmasına rağmen bir dürüm yiyebildim. Nohut dürüme karşı biraz önyargım vardı ama şahsen beğendim. Hem de fiyatı sadece 5 TL’ydi.
Antep’te istemediğiniz kadar kebapçı var. Ünlüler arasında olan Sabri Usta ve Kelebek’i gezdikten sonra en son Yesemek’te kaldık. Aslında burada lahmacun da var zannederek oturduk, olmadığını öğrenince bir daha kalkmadık.
Sokaklarda doğru düzgün kimse yokken kebapçıların ful çekmesi ilginçti. Son zamanlarda insanlar daha fazla dışarda yer olmuş. Yesemek ünlü kebapçılardan olsa da bir numarası yoktu bize göre. Aksine pahalı bir deneyim oldu. Burada patlıcan kebabı ve beyran denedik. Tercihinizi diğer mekanlarda deneyebilirsiniz.
Gaziantep’te baklava konusunda marka noktalardan birisi. Uçağa yetişmek için hızlıca paket yaptırıp çıktık. Baklavayı yiyenler beğendi emme çok pahalı, hele de benim gibi tatlı sevmeyen birisi için. 1.5 kilosu 140 TL gibi bir paraya geldi.
Gaziantep uzun süre sadece kebaba sarılarak ayakta kalmış gibi. Tarihi ile ilgili son senelere kadar yatırım yapılmamış. Yine de tarihinden arta kalan bazı bölgeler hala turistlerin ilgisini çekebilir. Şehir merkezinde kale ve çevresi en gözde kısım. Bey mahallesi, Bakırcılar çarşısı, kale, hanlar görülmesi gereken yerler arasında kalıyor.
Kaleden şehre kuşbakışı pek iç açıcı görüntüler yok. Çarpık kentleşmenin klasik bir tezahürü. Son yıllarda eski yapıların korunması konusunda çalışmalar yapılmış ama biraz geç kalınmış.
Kale çevresi ve Bey mahallesi çevresinde irili ufaklı birçok müze var. Müzeler genel olarak büyük çaplı olmadığı için 20-30 dakikada gezebiliyorsunuz. Böylece hem sıkılmıyor hem de vakti güzel değerlendirip yediklerinizi sindiriyorsunuz 🙂
Tarihi yerlere geçmeden bizi en çok şaşırtan noktalardan birisini söyleyeyim. Bey mahallesinde Slovenya konsolosluğu olduğunu gördük. Oha ne alaka dedik tabi. İnternetten araştırınca Gaziantepli bir öğrencinin Slovenya’da ödül alması sonrası Slovenya ve Gaziantep arasında bir yakınlaşma başlamış ve gençler birbirlerini sevmiş. İş konsolosluk açmaya kadar gitmiş 🙂 Ahan da kanıtı:
Bu müze çok verimli hazırlanmış ve şehrin birçok açıdan tam bir özeti. Gaziantep hakkında tarihinden, sporuna, siyasetinden, yemeklerine oradan zanaatlarına kadar farklı konularda fikir sahibi oluyorsunuz. Bayazhan’a da gitmişseniz mutlaka uğrayın derim.
Bayazhan’dan Bey Mahallesi’ne doğru yol alırken bir bina dikkatimizi çekti. Şimdilerde kültür merkezi olarak kullanılan bu yapı önceden bir kiliseymiş. Ermeniler tarafında en son 1898 yılında yapılan haliyle duruyor. Tabii ki içi restorasyondan dolayı kilise ile alakası kalmamış. Kilisenin üzerinde (sanıyorum Gaziantep’in işgal döneminden kalma) mermi izleri görülebilir.
Burada çok tatlı bir olay yaşadık. Mekanın içine bakmak için girince içeride bir çalışma gördük. Görevli akşama konser olduğunu söyledi. Bilet nerede satılıyor biz de alabilir miyiz dedik ama kalmamıştı. Tam binadan çıkmıştık ki birisi arkamızdan yetişti ve konsere gitmek ister misiniz, isterseniz adımı söyleyip içeri girebilirsiniz dedi. O şaşkınlık ve mutlulukla evet tabii geliriz dedik. Meğersek abi(Sami idi sanırım) akşam konser verecek olan gruptanmış. Grubun adı Hayal Band. Gaziantepli ve Suriyeli müzisyenlerin barış, kardeşlik, dostluk için gönüllü olarak bir araya geldiği bir oluşum. Daha önce tanımasak da bazı şarkıları, türküleri hiç bilmesek de bütün dinleyicileri coşturmayı başardılar.
Bu tip müzikleri sevenler bakabilir : https://www.youtube.com/watch?v=iri2SEjVgxo
Buranın Avrupa’daki o daracık sokaklı eski şehirlere öykünen bir yapısı var. Onun da ötesinde Atatürk’ün kimliğe kayıt edildiği tarihi bir mahalle. Buradaki avlulu 2 katlı evlere Hayad adı veriliyor. Bu evlere eski Antep evleri deniliyor ama Ermeni evleri demek daha doğru bir ifade olur. Hayad kelimesinin Ermenice “avlu” manasına gelmesi de buna bir işaret.
Bu dar sokaklı tarihi mahalle de ziyaret edilesi 3 müze var: Oyuncak müzesi, Atatürk Anı müzesi ve Hasan Süzer Etnografya Müzesi.
Oyuncak müzesi, Sunay Akın’ın oyuncak müzesinden sonra tatmin etmeyebilir ancak beklentilerimin üzerinde çeşitliliğe ve düzene sahipti. Buraya kadar gelmişken şans verilmeli.
Atatürk Anı Müzesi‘nde, Atatürk’ün Gaziantep’i ziyaretinde kullandığı yatak ve bazı eşyalar var. Bunun dışında Atatürk’le alakalı pek de bir şey yok.
Etnografya müzesini tadilatta olduğu için ziyaret edemedik.
Surp Asdvadzadzin (Aziz Meryem Ana) Katedrali olarak inşa edilen bu yapı, Ermeniler şehirden sürüldükten sonra hapishaneye çevrilmiş. 1980’li darbe dönemlerinde en meşhur işkence merkezlerinden birisi olmuş. Sonrasında ise temizlenip, ıslah edilmiş ve 1988’den itibaren cami olarak hizmet veriyor. Şimdilerde Gaziantep Müzesi’nde saklanan kilise çanı, Londra’da yaşayan bir Ermeni tarafından Brezilya’da yaptırılmış.
Denilene göre Gaziantep’te çok fazla tünel varmış. Söylentilerden birisi de bu caminin solundan kaleye doğru giden bir tünel olduğuna dair. Tabi bunu işaret eden bir şey göremedik.
Bu güzel eseri mutlaka görmek gerekir.
Diğer müzeler kale çevresinde kalıyor. Bütün müzelerin girişi yetişkinler için 2 lira, öğrenciler için ücretsizdi.
Hamam müzesi, mazide kalmış hamam kültürüne dair birçok detayı önünüze seriyor; kullanılan takım zerzevatlar, hamamın bölümleri, gelinler, hamile kadınlar için yapılan eski merasimler gibi gibi. En beğendiğim müze burası oldu.
Emine Göğüş Mutfak Müzesi: Yine küçük bir müze ve Antep yöresinde yetişen bitkiler, baharatlar, yapılan yemekler, mutfak eşyaları ve yemek kültürüne dair bilgiler müzede sergileniyor.
Para Müzesi: Gerçekten enteresan bir yer. Bir tane dayı, ki tipine baksanız bu adam dünyayı dolaşmış demezsiniz, gittiği topraklarda topladığı paraları bu ‘müze’ de sergiliyor. Burası kişisel bir girişim olduğu için bir müzede olması gereken düzenden ve açıklamalardan muzdarip olduğunu söyleyebiliriz. Binlerce para var etrafta, bir bakmışsınız kavanozda turşusu kurulmuş, ağaca asılmış, masada, duvarda orada burada her yerde. Yani bir el atılsa, düzene koyulsa eli yüzü düzgün bir yer olabilirmiş. Kısa süreli bile olsa uğrayıp bir çay içilebilir.
Gaziantep’te en beğendiğim tarihi yapılar camilerdi. Özellikle minarelerin taş işçiliği, üzerlerinde yer alan renkli taşlar beni çok etkiledi.
Ömeriye Camiisi, Gaziantep’in ilk camisiymiş. Daha ilginç olan ise caminin her sene toprağa gömüldüğü ve tamamen gömüldüğünde kıyametin kopacağına inanılırmış.
Kale uzun bir süre tadilatta kalmış ama biz gittiğimizde ziyarete açıktı. Biraz tırmanıştan sonra Panoramik müze içinden geçip kaleye çıkabiliyorsunuz. Müze Gaziantep’in kurtuluşuna dair tarihi olayları kabartmalarla anlatmış. Açıkçası beni hiç açmadı. Romalılar döneminde yapılan Kalenin üzerinden Gaziantep’e neredeyse 360 derece panoramik bakış atılabilir. Gelgelelim maalesef iç açıcı bir manzara yok 🙁 Kalenin aşağıdan görüntüsü daha hoş 🙂
Kalenin güneyinde kalan bölge Antep’in tarihi çarşılarına, camilerine, hanlarına ev sahipliği yapıyor. Çarşıları ve tarihi yapıları ile bir nebze Eminönü gibi diyebiliriz.
Biz bölgeye kalenin sol tarafında kalan Gümrük caddesinden girdik. Büdeyri hanı ile başlayıp, Gümrük hanı, Zincirli Bedesten, Bakırcılar çarşısı, Tütün han, Tahmis Kahvesi, Eski Şire hanını gezdik. Bunların dışında birçok han vardır bölgede. Aralarında en beğendiğimiz Gümrük Hanı oldu. Yaşayan müze olarak işletilen handa Gaziantep kültürüne dair çeşitli dükkanlar var.
Sonrasında dar sokaklarda rastgele dolanmaya başladık. Bu bölgede kurutulmuş sebzeler, baharatlar, fıstık vs birçok şey bulabilirsiniz. Ünlü baklavacı Güllüoğlu’nun ilk dükkanı (dünyadaki ilk baklavacı dükkanı diyorlar), Metanet lokantası, İmam Çağdaş’ta bölge içerisinde yer alıyor.
O kadar yemeği yedik nasıl eriteceğiz diyenler için 100.yıl parkından başlayan park silsilesi yardımcı olabilir. Haritadan bakınca ince yeşil bir hat olarak gözüken bu alan ödüllü bir park alanıymış. Proje tam bitince kmlerce uzanan bir park olacakmış. Ama hepsi tek bir park olarak geçmiyor, Botanik, Harikalar diyarı, Maanoğlu, Engelliler gibi çeşitli konseptlere ayırmışlar. Biz de Yesemek’ten sonra buralarda turladık. Genelde akşamları dere kenarı kalabalık olurmuş ama biz gezerken kimse yoktu. Çay molası için Masal parkının ortasında yer alan Hayad adlı mekânda oturuverdik. Gaziantep Gezegenevi ve Bilim Merkezi ve Mutfak Sanatları Merkezi’de bu parkların sınırları içerisinde kalıyor.
Pazar sabahı ilk işimiz Zeugma müzesine gitmekti. Gelmeden 2 3 gün önce haberlerde Amerika’dan teslim edilen mozaik parçalarının haberi ekranlarda dönüyordu. Acaba hemen hazırlayıp sergilerler mi diye biz de heyecanlanmıştık. 1 gün öncesinde protokolun yaptığı ziyaret haber olunca işte tamam dedik.
Sabahın 9’unda müzenin kapısına dayanmak üzere yola çıktık. Zeugma müzesinin çevresi tam bir getto. Her taraf gecekondu evlerle doluymuş bir kısmını kentsel dönüşüm muhabbetine yıkmışlar. Önümüzde uzanan 500 metrelik moloz yığını ilginç gözüküyordu.
Müze 2 büyük binaya yayılmış, çeşitli tarihi dönemlerden yüzlerce mozaik örneği var. Öyleki mozaiklerin kapladığı toplam alan bakımında dünyada bir numaraymış. Özellikle Fırat kıyısında yer alan ve bugün çoğu kısmı sular altında kalmış Zeugma antik kentinden çıkartılan mozaikler sergileniyor. Çingene kızı en ünlü parçası. Aslında onu ünlü yapan antik kent sular altında kalmadan birkaç gün önce bulunması ve çıkartılmasıymış. Kazı alanında ilk görüldüğünde çalışanlar arasında muhabbetine çingene kızı denmeye başlanmış ve ismi öyle kalmış. Şimdi bir ikon haline geldi. Müzede güzel birçok detay olmasına rağmen böyle bir marka yaratmak bence önemli.
Mozaiklerin çıkarıldığı yerlerin genel olarak villalar olması bize ilginç geldi. O zamanın zenginleri için sanatsal merak ve gösterişin örneği demek ki mozaikmiş. Bazısı yemek odasından bazısı avludan birçok mozaik. Örneğin çingene kızı, Maenad villasından çıkartıldığı için o isimle de bilinirmiş.
Müzekart ile giriş yapılabilir.
Halfeti gezi notlarımıza ayrıca şu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
3 günlük Antep turumuz “acısıyla” ve “tatlısıyla” bu şekildeydi. Başta İzlanda olmak üzere yeni yazılarda görüşmek üzere..
Salut arkadaşlar! Colmar'ı ziyaret edenlerin görmesini tavsiye ettiğimiz 2 köyden bir diğeri olan Eguisheim yazımızla… Read More
Colmar'ı ziyaret edenlerin mutlaka görmesini tavsiye ettiğimiz 2 kasabadan birisi olan Turckheim, Colmar'a 6 km… Read More
Salut arkadaşlar! Bu yazımızda sizlere Aralık 2023 yılı sonunda ziyaret ettiğimiz masal kasaba Colmar'dan bahsedeceğiz.… Read More
Bu yazıda İspanya'da yaşamaya başlayanlar için özellikle ilk başlarda çok kafa karıştırıcı olan NIE, TIE(yabancı… Read More
Hep gezmekten tozmaktan bahsediyoruz biraz da yemekten ve Barcelona'da nerede yemeli ondan bahsedelim. Bu yazıda… Read More
İspanya'nın dünyaca ünlü boğa koşularının gerçekleştiği şehir olan Pamplona'ya dair gezi notlarımızı paylaşıyoruz bu yazıda.… Read More